SORU: Sorgulamalarımın sonuca ulaşmayışının nedenini doğru soruyu sormayı becerememek olarak algılıyorum. Doğru soruyu soramamaktan korkuyorum. Yoksa yüzleşmekten mi korkuyorum?
CEVAP:
USTA: Böyle bir hakkın yok. Korkutucu şeyler mutlaka olacaktır. Senin çekinmeni gerektirecek şeyler olacaktır ama sen eğer bir yolcu isen, hala bir yolda ilerlediğini söylüyorsan korkmak gibi bir hakkın yoktur. Herhangi bir korkunun seni engellemesine hakkın yoktur.
İkincisi, dön bir hayatına bak. Bir yerlerde zavallı bir çocukken, yıllar geçti ve sen kendince bir sistem dizayn edip bir yaşam kurdun. Bunu korkarak mı yaptın? Korkarak mı başardın bugünlere gelmeyi? Peki, bana korkarak mı geldin? Yolculuğuna korkarak mı başladın? Şimdiye kadarki yolculuğundaki ilerlemelerini korkarak mı yaptın?
Korkarak, elinde olanı kaybediyorsun sürekli olarak ve korkarım korkmak sende alışkanlık oldu…
Doğru soruyu sormak… Senin argümanınla yola çıkalım. Diyelim ki doğru soruyu sordun, doğru cevabı da aldın ya da verdin. Eeee? Sorunu çözmeyi diliyorum diyerek, ya da sorunu çözdüm bitirdim diyerek sorun çözülmez ya da bitmez. Bu bitti diyerek bir şey bitmez. Onunla yüzleşmen gerekir. Yüzleş, gör, at kenara. Çözemediysen oradadır. Bitti diyerek hiçbir şey bitmez. Bitirirsen biter. İsteyerek, dileyerek bir şeyi bitiremezsin. Bitmesi için emek sarf etmen gerekir. Bir şeyle yüzleşmek bir emektir, korktuğun şeyi karşına alıp onu evirip çevirip anlamaya çalışıp üstesinden gelmek bir emektir. Ben sadece şunu söylüyorum sana; hayatına bir dön bak. Her neye sahipsen bugün korkmadığın için sahipsin. Korkarak bunları kaybedeceksin. Nice şeyleri sadece korktuğun için kaybettin, bundan sonra da kaybedeceksin. İşe yarıyorsa korkmak, hadi hep beraber korkalım. Ama bir işe yaramıyor ki!
Korkuyorum demek, gelişmene engel bahanen olabilir ancak. Yüzleşemiyorum, yüzleşip bitirebilseydim başarabilirdim. Bunlar bahanedir. Tüm bunlar bilinmezlikten korktuğun için oluyor. Çünkü sen yüzleşirsen, üstünden geçersen, korkularını yenersen başka bir şeye dönüşeceksin. Dönüşeceğin şeyin ne olacağı konusunda bir fikrin yok. Ben de her zaman söylediğim şeyi söylüyorum şimdi sana, bu soruyu sorandan daha kötü durumda biri olamazsın zaten. Bu soruyu soruyor olmak yeteri kadar kötü bir durumda olduğunu gösteriyor. Bu kadar basit.
Gelişmene engel tek şey sensin. Kendi kendini engelliyorsun. Kaybedeceğim dediğin şeyi zaten kaybedersin. Onu kaybetme ihtimalini gördüğün için kaybedeceğim diyorsun zaten. Bir şeyi kaybetme ihtimalin varsa vardır. Senin durumun ne olursa olsun onu kaybetme ihtimalin oradadır.
-Peki, bu durumdan nasıl temizlenebilirim?
USTA: Bak sorunun kendisi tüm cevabı barındırıyor zaten. Nasıl temizlenebilirim dediğin zaman, kirli olduğunu kabul etmiş oluyorsun.
-İçten içe bu olmadığımı biliyorum aslında ama niye bunları yaşarım anlamıyorum!
USTA: Madem bu değilsin, o zaman şimdi niye busun? Niye şu anda gördüğümüz şeysin sen madem bu değilsin? Neden rol yapıyorsun? Neden kendini kandırıyorsun? Neden biz gerçek senle muhatap olamıyoruz? Sen gerçek halinle niye muhatap olamıyorsun?
Diyebileceğim bu; bir şey bitti demekle bitmez, yüzleştim demekle yüzleşmiş olmazsın. Yüzleşirsin, bitirirsin! Ben bu değilim diyorsan, her ne isen o ol! Benim de başından beri herkese söylediğim bu: “Her ne isen o ol!” Her ne isen biz seni kabul ederiz dert değil, kim ve ne olursan ol. Ama her ne isen ve o olarak durmuyorsan karşımda, sen kendini kabul etmiyorsun demektir. Sen kendini kabul etmiyorken, biz seni niye kabul edelim ki? Bu durumda ben sahte bir insanla muhatap oluyorum şu an demektir. Aslında olmayan bir insana anlatıyorum bu kadar şeyi! Gerçekte olmayan birine. Sanki bir televizyon karakteri ile konuşuyorum şu an.
-Konuşmalarınızdan, aldığın bilgilerle ne yaptın, durumun belli diyorsunuz gibi algılıyorum hep…
USTA: Bunu sen kendine söylüyorsun benim sana söylememden ziyade! Ben bu şekilde sormadım sana hiç. Sen kendine böyle soruyorsun.
Senin bu durumun bana bir anekdotu hatırlattı. Bir tane ustacılık oynayan kadın vardı. Bir gün benim toplantıma gelmişti ve gripti. Ustacılık oynadığı için oradan birkaç kişiyi de tanıdığı için şöyle demişti, “İçimde koca evreni taşıyorum ama, dışarıdan bakınca hastayım!” Açık açık gripsin işte. Senin dediğin de onu çağrıştırıyor, içeride tamamım ama dışarıdan görünen farklı diyorsun.
-O zaman benim bu halim nedir?
USTA: Sen söyle! Durumun nedir, halin nedir sen söyle! O grip olan kadın gibi konuşuyorsun. İçte tamamdır durumun diyorsun. Ben de sana şunu soruyorum: “İçten tamamsan, dışarıdan niye tamam görünmüyorsun?” Sen bana tamamdır, iyiyim dersen ben buna inanırım. Sorun değil. Sen öyle olmadığını söylüyorsun. Ben sana soruyorum şimdi: “Sen tamam mısın? İyi misin? Tamamdan ve iyilikten her ne anlıyorsan öyle misin?”
-Hayır
USTA: O zaman tamam ve iyi değilsin. Ben sana tamam değilsin dediğimde ne oluyor o zaman? Neden kendini kötü hissediyorsun? Seni teyit etmiş oluyorum. Bir usta seni teyit ediyor ve sen iyi hissetmiyorsun! Hmmmmmm!
Soruna dönersek; gün içinde yüzleşmekten kaçtığın sürece, yüzleşmekten çekindiğin şeyler olmaya ve sen bunlardan etkilenmeye devam edeceksin. Çünkü bu güne kadar böyle oldu.
-Yüzleşme dediğiniz şeye bir örnek verseniz benim için çok kullanışlı olacak.
USTA: Yüzleşirim! Bu beni niye etkiliyor? İyi ya da kötü, bana bir şey hissettiriyorsa ona bakarım. Niye iyi hissediyorum, niye kötü hissediyorum. Niye yaşıyorum bunu, ya da bunu yaşamama gerek var mı? Bu başlıklar yeterlidir. Ne hissediyorum? Niye hissediyorum? Bunu yaşamama gerek var mı? Yüzleşme özetle budur.
Ne hissediyorum? Kötü hissediyorum. Neden hissediyorum? Şu gerekçe ile hissediyorum. Bu durumu yaşamama gerek var mı? Varsa, tamam hissetmeye devam ederim bu da yüzleşmedir. Artık o konu başlığı bende kapanmıştır. Eğer cevap “Yok” ise o durumu bitiririm. Çözerim, bir daha yaşamam. Çünkü gerek yok. Bedeli ne olursa olsun, iyi ya da kötü gerekli görüyorsam yaşarım, görmüyorsam yaşamam.
Farazi bir örnek vereyim. Diyelim ki ben hayat yoldaşımdan hoşnut değilim. Eşim başıma bela oldu! Ben, iyi hissetmiyorsam; duruma bakarım. Eşime bakarım. Durum nedir? Aslında iyi hissetmeliyim de ben mi kötü hissediyorum, yoksa hakikaten kötü hissetmekte haklı mıyım? Eğer kötü hissedecek bir şey yok ise, bunun benim kuruntum olduğu ile ilgili gerçekle yüzleşirim ve artık kötü hissetmem. Her türlüsü mümkün.
Yüzleşme deyince siz otomatik olarak bir şeyleri kestirip atma, bitirme olarak algılıyorsunuz. Çünkü aklınızda hep yok etmek var. Eşinle bir durumun vardır, eşinden rahatsızsındır, dönüp bakarsın. Kötü hissediyorum ama haklı mıyım bunu hissetmekte diye. Bu durum gerçekten rahatsız edici bir durum mu? Yanıt evet ise, o durumu bitir. O ilişkiyi sonlandır. Yok, eğer yanıt hayır ise o zaman yanlış içinde olduğunu kabul et ve dön iyi hissetmeye başla. Bu da yüzleşmedir.
Nedense insan evladı, yüzleşme lafını duyduğu an elinde kılıç, asıp, biçip, kesip yok etmeye odaklanıyor. Yüzleşmek her zaman bir şeyi bitirmek anlamına gelmez ki. Belki de bir şeyleri başlatmak anlamına gelecektir. Tamir etmek anlamına gelecektir, düzeltmek anlamına gelecektir.
Bak bir örnek vereyim kendi hayatımdan. Bir tepsim var. Plastik bir tepsi, çay tepsisi. Epey eskimişti tepsi. Kırıldı bir gün. Döndüm baktım eski ama ben bu tepsiyi atmak istiyor muyum diye? Baktım cevap hayır. Eski falan ama güzel bir tepsi. Ben bunu atmak istemiyorum. Yapıştırıp kullanmaya devam ettim. Bu da yüzleşmedir. Atmak istemedim ben onu sadece kırıldı diye. Yüzleşme deyince hemen yok etme, atma, kurtulma gibi algılıyorsunuz. Olay öyle değil. Tam tersi de olabilir. Ama ona bakmadan onu göremezsin ki! Önce bakman lazım.
Yüzleş. Korkuyorum! Neden? Bundan dolayı. Korkumda haklı mıyım? O korku beni rahatsız ediyor mu? Ediyor. Korkuya neden olan şeyi bitir o zaman. Korkumda haksızım, buna gerek yok! Tamam. Bitti işte yüzleşme, korkundan kurtuldun.