ZAMAN

SORU: Zamana inanır mısınız?


CEVAP:

USTA: Zamana inanır mıyım! Bir dostum var. Kendisi Protestan vaizdi bir zamanlar sonra bıraktı. Onun bir de ağabeyi vardı ateist. Bir gün bir sohpette dedi ki, “Benim ağabeyim Allah’a inanmaz.” Oradan da başka birisi şöyle bir tespitte bulundu, “Mesele onun Alllah’a inanması değil, Allah’ın ona inanmasıdır.”

Zaman elindeki tek gerçeklik ki bu platformda. Başka bir şey var mı elinde zamandan başka? Her şeyi neye göre dizayn ediyorsun? Mesela şu an yediğin yemeği neye göre dizayn ediyorsun? Yemek yemeye neden karar verdin? Acıkman ne gerekçe ile oldu? Biyolojik saatin acıkmana nasıl tesir etti? Acıktığına nereden hükmettin?

-Zamanla

Usta: Hmmmmm! Yani dedin ki son yediğim yemek üzerinden belirli bir zaman geçti artık acıkmış olmalıyım. Yemesen de olur muydu? Yemeden durabilir miydin?

-Hayır.

Usta: Neden durmadın? Çünkü kendine bir zaman limiti koydun. Bu sürede yemeğe ulaşırsam yiyeceğim diye. Bu akşam uyuyacak mısın?

-İhtiyacım olduğu için evet!

Usta: Neden? Niçin gündüz değil de akşam? Peki, bir insandan sıkılır mısın? Hangi koşullarda sıkılırsın? Senin öngördüğün zamanın üzerinde zaman geçirirsen sıkılırsın. Peki, bir an için zamanı dışarı çıkart hayatından. Zaman diye bir şey yok diyelim. Ne kalır elinde geriye?

İşte, zaman elindeki tek gerçekliktir dediğim şey o. Zaman gerçektir demiyorum. Zaman senin elindeki tek gerçekliktir diyorum. Zaman gerçek midir? Şimdi bu soruyu soran kişiye ben sorayım bakalım, “Zaman gerçek midir?” Bu senin algındır. İşte elindeki tek gerçeklik derken tam da bunu diyorum. Senin algın zaman üzerine. Zaman olmasa sen iknasın ki sen zaten var olmayacaksın. Senin hayatının tüm aşamaları zamana bağlı. Yemen, içmen, çalışman, sohbetlerin, iletişimin. Her şey zamana bağlı senin için. Mesela biriyle çok konuşasın vardır biriyle ancak bir süre sonra susarsın. Çünkü gereğinden fazla konuşmuş olursun. Çok zaman harcadım bu konuşmaya dersin. Zaman senin elindeki tek gerçekliktir. Zaman gerçekliktir değil. Senin elinde başka bir şey yok.

Zaman gerçek midir değil midir? Bir takvim vardır. İçinde bulunduğun platformda bir takvim vardır. Gördüğün bitkiler ne vakit çiçek vereceklerini, ne vakit uyanacaklarını, ne vakit yaprak dökeceklerini bilirler. Onların durumu kondisyona bağlıdır aslında. Zamana bağlı değildir. Onun belirli bir süre uyuması lazımdır. Belli bir süre uyanık kalması lazımdır. Tabii biz bunu süre olarak tanımlıyoruz. Hâlbuki bitki sadece havanın durumuna göre hareket ediyor. Hava soğuduğunda yapraklarını döküyor, fazlalıklarını atıyor, uykuya geçiyor ta ki hava düzelsin.

Bak mesela şu bahçede bir yasemin var. Bir süre sonra hava soğuyacak ve o yapraklarını ve çiçeklerini döküp uykuya geçecek. Ama üzerini kapatırsan, sera yaparsan güzelce, o cıvıl cıvıl çiçekli yapraklı olmaya devam edecek. Sen süre olarak algılıyorsun onu. O, öyle algılamıyor. O diyor ki hava soğudu benim kabuğuma çekilip kışı atlatmam lazım. Çünkü bu şekilde yaşayamam. Kapanabildiği kadar kapanıp uykuya geçiyor, ta ki hava düzelsin. Onun gerçekliği hayat kondüsyonları çünkü. Senin insan olarak durumun farklı. Sen her şeyi zamana refere ediyorsun. Her şeyin bir zamanı var senin için. Senin tavrın böyle.

Desek ki, şu köşeden biri çıkıp gelse sana doğru ve desek ki kâinat senin ve onun için yaratıldı sadece. Onun için bile senin kafanda bir zaman vardır. Şimdi zamanı değildir dersin, bir süre deneyeyim dersin. Her şeyi zamana endeksliyorsun. Elindeki gerçeklik zaman ama zaman gerçekliğin kendisi değil. Gerçekliğin kendisi hayat ve hayatın kondüsyonlarıdır.

Bazı günler zamanın nasıl geçtiğini anlamazsın, su gibi akıp gitmiştir. O gün demek ki sen hayat kondüsyonlarına uymuşsundur. Bazen de zaman geçmez. O zaman da kondüsyonlara uymamışsındır. İzafiyet teorisi gibi. Bu kadar değişken bir şey gerçeklik platformuna oturtulamaz ki! Senin yaşadığın en büyük sıkıntı o. İnsanın yaşadığı en büyük sıkıntı o. Gerçek olmayan bir şeyi hayatının merkezine koyduğun zaman her şey gerçekdışı oluyor.

Ya da deminki örneği biraz daha geliştirelim. Diyelim ki bir ilişkin vardı ve bitirdin. Şimdi başka bir ilişki başlatma potansiyelin var ama biraz beklemem lazım diyorsun. Zamana ihtiyacım var diyorsun. Neden? Zamanım var diyorsun ama hayat kondüsyonları bunun tam tersini söylüyor. Her an fişin çekilebilir. Ve sen büyük bir kibirle zamanı yönetiyorsun. Time management yapıyorsun!!! Hatta üniversitede belki de time management diye ders bile görmüş olabilirsin. Sen saate bakmak zorundasın. Saat 12 nedir? Evreni, kâinatı unut. Şu an senden birkaç bin kilometre uzakta olan biri için saat 12 değildir. Sen bir adadasın şu anda, Kıbrıs adasındasın. Japonya da bir ada. Şu anda burada saat 12 iken orada da 12 midir? Aynı anda nefes alıp veriyorsunuz ama farklı zaman dilimindesiniz.

-Neden bu kadar zamana bağlıyız o zaman?

USTA: Eskiden insanlar doğaya ve yaşam kondüsyonlarına uyumlu yaşıyordu. Elektrik icat oldu mertlik bozuldu. Sokak lambaları ve evdeki yaşam odalarındaki ışıklar devreye girdi mertlik bozuldu ve sen artık geceye hükmedebileceğini düşündün. Tabii tüm biyolojik sistemin etkilendi bu durumdan. Haline baksana! Herkes perişan. Uykusu uyku değil, dinlencesi dinlence değil, çalışması çalışma değil. Saat 8’de okulda olmalısın eğer bir öğrenci isen. 8’de ders başlar ve senin beynin anlatılan her şeyi almak zorundadır. Beynin gerçekten uyandı mı? O bilgileri özümseyecek durumda mı? Hayat kondüsyonların o bilgilere hazır mı? Yok! Saat 8’de orada olup o bilgileri alacaksın. O kadar. Bu kadar zorlarsan işte insanlığın durumu da bu olur. Ya zamanında işinin başında olursun ya da kovulup aç kalırsın. O işi yapmaya ne kadar hazırsın ya da değilsin önemi yok. Belki de iş başı saat 7.30’dur ama senin saat 6’da çalışasın var. Gidip çalışamazsın. Hayır, 7.30’u bekleyeceksin. 7.45 de olmaz. O arada senin yaratıcılığın vardı belki bir şey yaratacaktın ve o öldü. İşini belki de en iyi şekilde yapacaktın o zaman diliminde ama önemli değil. Saatinde işinin başında olman daha önemli!!! Zaman tek gerçekliğin olsun yeter!”

Sizin lügatinizde her şeyin bir zamanı var. Ama her şeyin bir zamanı var. Benim algımda sadece doğal kondüsyonlar var. Doğa bir şekilde, sana başka bir mesaj verir. Yani sabah kalktığını düşün. Hava pırıl pırıl. Bahçen seni çağırıyor. Oturup orada çay içebilir misin? İçemezsin çünkü zamanın yok. Bir yerde olman lazım. Peki, yarın o bahçeyi o şekilde görmenin garantisi var mı? Sen yaşasan bile hava aynı durumda olacak mı? Hava aynı durumda ve sen yaşasan bile ruh halin buna uygun olacak mı? Tam bir belirsizlik. Ama senin zamana uyman lazım.

Ha aksi türlü kaos olur. Savunulan budur. Benim hayatım bu durumda özellikle son yıllarda epey bir kaotik demektir. Çünkü ne vakit uyuduğum belli, ne vakit uyandığım belli, saat yok ki! Gerçekten yok. Şimdi konuşma zamanı yok. Oturduk, bir soru geldi konuşmaya başladık. Hayatım kaotik mi? Gördüğüm kadarıyla, ulaşabildiğim bilgiler ışığında, en düzenli hayat, en muntazam hayat benim hayatım. Her şeyim yerli yerinde. Gülmem, uyumam, konuşmam, sohbetim, yemeğim, sporum. Her şeyi fazlasıyla yapıyorum. Sadece saate bağlı değilim. O an benim için ne uygunsa onu yapıyorum.

Bu çok büyük bir lüks. Herkes buna uyabilir mi? Uyamaz tabii ki ama hedefiniz bu olsun. Hedefiniz bir gün zamana bağlı kalmadan yaşamak olsun. Bu benim için kolay oldu mu? Olmadı. Bugün bile çok zor. Ben de zamana bağlı yaşasam hayatımda bir sürü şey olabilirdi ama ben istemiyorum. Ben hayatı yaşamak istiyorum. Onu seyretmek istemiyorum ki. Zamana bağlı kalırsam hayatı seyretmeye başlarım.

Yaşadığınız ortama bakın. Hakikaten sakin bir ülkede, her tarafı rahat bir ülkede yaşıyorsunuz. Millet fitness salonlarında koşu bandının üzerinde koşuyor. Bütün memleket (Kıbrıs’ı refere ediyor) koşu bandı aslında. Ama zaman yok! Saat 06.00’da kalkıp koşamaz. 08.00’de işte olması lazım. Akşam da karanlık. Ama gel gör ki böyle bir ülkede ki her yer koşu bandı gibi, insanlar para verip fitness merkezlerinde koşu bantlarının üzerinde koşuyorlar. Kafesteki hamsterler gibi. İnsanlar nasıl kafesteki hamsterlerin çember içinde koşturmasına gülüyor, ben de spor merkezlerinde insanların oldukları yerde koşmalarına gülüyorum. Sana bir duvarın ya da camın önünde olduğun yerde zıplıyor olmak sana ne keyif verebilir ki?

Benim tavsiyem hedefiniz zamana bağlı olmadan yaşamak olsun. Bunu yapmak çok zor tabii ki, büyük bedelleri var. Gerçekten zor ama bir defa yaparsan bir daha geri dönmek istemezsin. Zamanın dışında ol. Ben oturduğum yerden hepinizin yaptığından çok daha fazla şey yapıyorum. Sadece bunu zamana bağlı yapmıyorum ve hala bir sürü boş zamanım var. Bu güzel bir şey. Çok güzel.

O yüzden soruna dönersek, zaman gerçek midir? Senin için tek gerçeklik zamandır. Ama zamanın kendisi gerçek değildir. Tabii ki bir takvim var. Takvim gerçektir ama zaman değil.

-Burada hissettiğimizle dünya dışına çıktığımızda hissettiğimiz de farklı olacak tabii ki. En azından astronotlar zaman algısının dünya dışında değiştiğini söylüyor.

USTA: Hiç dünya dışına çıktın mı? Mesele zaman algısı değil, dünya dışına çıkıp da dünyaya baktığında aklının uçmamasıdır. Yani onca tiyatro dönüyor burada. Dünyanın dışından baktığında hadiseye çok komik olmalı. Dünyanın kendisi senin olsa ne olur! Burada dünyadan trilyonda birlik şey koparabilmek için insanların yaptıklarına bak. Acizlik! Günün sonunda bırakıp gideceksin neyim var diyorsan. Evin, araban, elbiselerin, en sevdiğin insanlar, neyin var olduğunu iddia ediyorsan burada bırakıp gideceksin. Çok fukara bir şekilde. Geldiğinde en azından bir bedenin vardı, giderken beden de burada kalacak. O kadar fukara gideceksin.

 

Bunu zamanla harcama derim ben!