İLİŞKİ SEÇİMİ

SORU: Bir defasında demiştiniz ki, her ilişki üzerinde emek harcanarak kurtarılabilir. Örneğin bir arkadaşımla bir iş ilişkisine girdim ve umduğun gibi gitmiyor ama arkadaşlığımızda sorun yok. Ya da bir arkadaşımla uzun yıllara dayalı bir geçmişimiz var, ama bir süre sonra bir sonra bir şeyler sekteye uğruyor. Veyahut ta kadın erkek ilişkisi, bir süre sonra rutine giriyor, mekanikleşiyor vs. Siz hep dediniz ki, “Fırsatlar olursa hayatta bunları değerlendirin.” Yeni bir fırsat çıktığında; diyelim ki


CEVAP:

USTA: Aynı şey işte! Bu sorunun yanıtı kısa olacak. Gönüle bakacaksın. Kriterlerin, parametrelerin eğer “O” diyorsa, ona emek edeceksin. Diğerinin hakkını yemeyeceksin.

- Bu arsızlık, tatminsizlik ya da açgözlülük müdür?

USTA: İlişkilerden bahsediyorsan şu şekilde olur. Hem o olsun, hem bu da olsun. Yanında şu da olsun. Bu arsızlıktır, açgözlülüktür. Markette gördün ve “O”dur ise “O”dur. Kriterlerin, parametrelerin onun “O” olduğunu söylüyorsa “O”dur. Onun için elinden ne geliyorsa yap ama diğer taraftan eğer “O”, “O”ise belli ki diğer taraf O değil. O zavallıyı da körçar etme. Git de ki, “Ben artık yokum. Ben başka bir şey buldum. Ben, bir şey oldum. Bana bir şey oldu.” Adı her neyse. O insanı da hayatında tutuğun sürece bir şekilde o da “acaba ben bu ilişkiyi kurtarabilir miyim” diye uğraşıp duracak en azından kendi içinde.

- İşte de böyle midir?

USTA: İşte de böyledir. İş olmuyorsa, gönlün diyorsa ki bununla olmayacak, öbürüyle olacak.

- Bu durumda onu yarı yolda bırakmış olmuyor muyum?

USTA: Gitmediğini iddia ediyorsun. İşin yürümediğini iddia ediyorsun.

- Bana öyle geliyor ama ona öyle gelmiyor diyelim. Ben olmuyor diyorum, o da oluyor ya da olacak diyor mesela?

USTA: İletişim burada işe yarar işte. Otur konuş. “İnanıyorum ki başka şekilde bu işi yürüteceğim. O yüzden bu işi yürütürken bana bel bağlama”. Bakarsın o konuşmada parametreleri ve kriterleri ile karşı taraf seni ikna eder. İletişeceksin.

- Diyelim iki kişi var. Senin kriterlerin dünyayı gezmekten hoşlanıyorsun, evinde televizyon izlemekten hoşlanmıyorsun. Karşındaki bir kişi de bu durumda. O da dünyayı gezsin, evinde televizyon olmasın vs. Bir başka kişi var. Ben oturayım futbol izleyeyim, beni evimden çıkarmayın modunda. Bu iki kişiye baktığında dünyayı gezmeyi seven senin kriterlerine daha uygun ama o insanla ilişki potansiyeli çıkmayabilir.  Ama baktığında ilk örnekteki ilişki potansiyeli 1 ise ikinci kişideki potansiyel 50 birim olabilir. Bu durumda kriterin uyumuna bakmak değil de ulaşılacak potansiyeli görmek mi lazım?

USTA: Orada ilişkinin adını koymak lazım. Şöyle ki; hayat partneri mi? Normal bir ortaklık mı? Arkadaşlık mı? Dostluk mu?

Dünyayı gezmek, kitap okumak, diskolarda eğlenmek… Bunu kocanla ya da karınla yapabilirsin. Bunu arkadaşın ve dostunla da yapabilirsin. O zaman ilk örnekteki kişi, arkadaş kategorisine de oturabilir. İlle ilişki kategorisinde olmasına gerek yok. Dost kategorisine de oturabilir. İlle de kocan ya da karın olmasına gerek yok. İlk örnekteki kişi, dünyayı geziyor eğleniyor falan. Bu herkes için farklılıklar gösterebilir ama; benim aklım benim parametrelerim şunu söylüyor:  Bütün dünyayı gezsem de yine eve döneceğim. Bu evde yaşamaya devam edeceğim. Eninde sonunda evimde olacağım. Evimde biri olacaksa, dünyayı gezip dolaşmaktan hoşlanan biri mi olmalı? Evinde olmaktan mutlu olan biri mi olmalı? Ben olsam bu sorunun cevabına bakarım. Evinde oturup televizyon gören, “Beni çok da dışarı çıkarmayın” diyen kişi, yuvaya sahip çıkıyorsa ve amaç bir yuvayı paylaşmaksa ikinci ilişki bazında kesinlikle 50 kat daha fazla parametreleri dolduruyor demektir.

Ama bu kadar da mekanik değil hadise. Sen ilk örnekteki kişinin gözünde ne görüyorsun, ikincinin gözünde ne? İlkinin davranışlarında ne görüyorsun, ikinci kişide ne? Sana ne hissettiriyor?

Ama ille o şekilde olmak zorunda değil diyorum.  Arkadaşın ya da dostunla dünyayı dolaşabilirsin. Ama dünyayı dolaştığın biriyle belki de aynı evi paylaşamazsın. Bu ille de öyle olmak zorunda değil. Ha gönül ister ki, öyle bir ilişkin olsun ki dünyayı da dolaş, evinde de mutlu ol, futbol da seyret, kitap da oku vs.

Şuna bakarsın;  Evinde oturan, aslında yaşam tarzı olarak sana hitap etmeyen ama senin gönlünün kaydığı kişi günün sonunda dünyayı gezmekten hoşlanacak birine dönüşebilir mi? Kitap okumaktan hoşlanacak birine dönüşebilir mi? O potansiyel var mı? Varsa, yürü! Yoksa, bu defa kendine bak. “Peki ben dünyayı gezmeden, evimde oturarak mutlu olabilir miyim? Bende bu potansiyel var mı? Kitap okumasam da olur mu?” Bu potansiyel sende varsa yine yürü.  Ya da dön bak. O dünyayı gezmekten hoşlanmaz ama ben dünyayı gezmekten vazgeçebilirim ama onu kitap okumaya ikna edebilirim, beraber kitap okuyabiliriz. Ortak bir yerde buluştuk! Bu işimi görür mü? Bu, aklıselim düzgün bir ilişki midir? Öyleyse yine yürü.

Ama bu da işte mekaniğin dışına çıkmaktır. Aynı yere geliyoruz.  Mekaniğin dışına çıkacaksın. Senin için tasarlanmış bir insan yoktur. Yani senin için tasarlanmış, dizayn edilmiş… Hem arkadaş, hem dost, hem eş, hem iş için uygun olacak biri yoktur. Birini bulursun o potansiyeli olan, çabalarla, uğraşlarla, emekle onu ona dönüştürürsün. Sen de bir şeye dönüşürsün, o da bir şeye dönüşür. İdeal ne ise oraya bu yöntemle ulaşırsın. Ama hazır biri yoktur. Hazır tam da benim istediğim diyemezsin. Öyle biri varsa zaten yalandır. Bir şeyler yanlıştır. Tamamen sana hitap eden birinde büyük bir üçkağıt vardır. Mümkün değildir yahu! Tıpatıp senin istediğin gibi olamaz hiç kimse. Olsa da bu ideal değil çünkü sen ne istediğini bilmiyorsun. Önce kendini çok iyi bilmen, ne istediğini bilmen lazım. Geçen sene ne istiyordun, şimdi ne istiyorsun? Bundan 2 sene önceki ilişki anlayışın neydi şimdi ne. Bırak iki seneyi, iki gün önceki ilişki anlayışın neydi şimdi ne? “Hah işte tam bu benim aradığım insan” şu demektir: Ya sende bir sorun vardır, ya onda bir sorun vardır. Kuvvetle muhtemel sana rol yapıyordur. Rol yapmıyorsa sen ne istediğini bilmiyorsundur.

Birini bulursun; sen biri olursun, o da biri olur. Ama bu emek ve çabayla olur. Dönüşürsün ve dönüştürürsün. Diyebileceğim bu.

Orada da işte parametreler, kriterler devreye girdiğinde mekaniğin dışına çıkıyorsun çünkü mekanik diyor ki bu olsun. O olmayacak. Dünyayı gezip, kitap okuyup, diskolarda gezen bir adamla ya da bir kadınla evde mutlu olamayacaksın. Onun da derdi dünyayı gezmek, evde olmak değil ki! Günün sonunda eve döneceksen bu zaten yanlış başlamış bir ilişkidir.

Şöyle düşün: “Karımla ayrıldık. Çünkü alkol sorunu vardı”. Nerede tanıştınız? “Barda”. Yani, sürekli bara gidip orada buluştuğun ve barda başlattığın ilişki üzerine evlendiğin kadının tabii ki alkol sorunu olacak!

“Kocamdan boşandım” Niye? “Gözü hep dışarıdaydı”. Siz nerede tanışmıştınız? İlişkiniz nasıl başlamıştı? “Diskoda”! Zaten piyasadan topladığın bir insan günün sonunda piyasa geri dönecek. Orada senin bakacağın o.

Ha şu derdin yoksa: “Yahu benim evim barkım olmasın. Ben ömrümü dünyayı gezerek geçireyim. Eve dönmek gibi bir derdim olmasın.” Öyle biri de varsa, tamam bu da potansiyel bir ilişkidir. Onun da eve dönme derdi yoksa, bir ev derdi yoksa, statüsüne göre yani mali durumuna göre sırtında çantası ya da özel uçakla bütün dünyayı dolaşacak ömür boyu. Nefesi nereye kadar giderse ve senin de derdin oysa tamam. Bu da muazzam bir potansiyeldir. Ama, soruşundan şunu anlıyorum ki senin derdin günün sonunda eve dönmek. Dünyayı gezip dolaşacaksın ve eve döneceksin. Dünyayı gezdin, dolaştın ve eve döndün çünkü. Bir sürü yeri gördün ama eve döndün. Evde, o gezileri yaptığın insanların hiçbiri seni tamamlayamayacaktır. Olay bu kadar basittir.

Amacın ne? Amacın ne, ilişki dediğin şeydeki hedefin ne? Nereye ulaşsın hadise? Soru bu! İlişki dediğin şeyde o. Ya da ilişkide olduğun insanla sen nasıl bir hayatı paylaşmak istiyorsun? Senin tercihlerin, kriterlerin, parametrelerin ne? Bunu ortaya koyarsan zaten cevabı buldun demektir. Gönül sana söyler ne olduğunu. Gönül ne olduğunu söylerse ve sen onu dinlersen niyet ortaya çıkar. Niyet de emeği getirir ve sen bir yolunu bulursun. Bir yol mutlaka vardır. Ama hazır hiç kimse yoktur! Hiç kimse hiç kimse için hazır değildir! İngilizce tabiriyle tailor made yani “terzi dikişi”. Tam sana uygun takım elbise yoktur. Bir takım bulup, sağından solundan terzide ayarlatırsın kendine göre. Olur. Günün sonunda muazzam bir takım elbisen olur. Ama uğraşırsın. Uğraşmadan olmaz. Mümkün değil.

Söylediklerim karmaşık değil. Sen sade bir şekilde bak hadiseye, gönlün sana söyler.

Hedefin, isteğin, arzun her ne ise, onu gördüğünde zaten neyin ne olduğunu görürsün. Sonra bir insanın evde oturmasında hiçbir yanlışlık yoktur ki!

-Ben onu zıt karakterlere örnek olsun diye söyledim.

Ben de son cümleyi latife olsun diye söyledim.

- Size özel bir soru sorabilir miyim Ustam?

USTA: Bana dilediğin soruyu sorabilirsin… De, ben cevaplar mıyım göreceğiz!

- Aslında bu soruyu eşinize soracağım çünkü yanıtın ondan çıkacağını düşünürüm. Siz, Usta olarak kim olduğunuzu bilirsiniz, ne istediğinizi bilirsiniz. Ama eşiniz sizi gördüğünde, “Bu adamdır!” dedi. Bu nasıl oldu?

USTA: Bu soruyu ben cevaplayacağım. Madem bunu konuşuyoruz, olay şöyle gerçekleşti:

Hayat yoldaşım beni tanıdığında, şunu söyledi: “Ben bu adamın hayatında olmalıyım.” Demedi karısı olayım. Hatta, öyle bir seçenek yoktu bile onun için. Onun için ben ulaşılamazın ötesindeydim.

Baktı, kriterlerine, parametrelerine, gönlüne, niyetine ve dedi ki: “Ben bu adamın hayatında olmalıyım. De ki hizmetçisi olarak, de ki dostu olarak, de ki sırdaşı olarak, talebesi olarak, çamaşırını bulaşığını yıkayan biri olarak, yıkandığında havlusunu tutan biri olarak, sadece ihtiyaçlarını karşılayan biri olarak. Bunlardan biri olmayılım. Ama 24 saat ben bu adamla olmalıyım.” Onun niyeti buydu. Yani öyle bir potansiyel gördü ki o potansiyeli hiçbir kulvara koyamadı. Demedi, “Ben bu adamın sadece talebesi olayım. Ben bu adamın sadece dostu olayım. Ben bu adamın sadece hizmetkârı olayım.” Çünkü bunların hepsi mümkündü, hayat yoldaşım da bunu gördü. O potansiyeli gördü. Bütün parametrelere ve kriterlere baktı ve dedi ki “Ben bu adamla olmalıyım. Ben bu adamla 7/24 ömrümün sonuna kadar bir şekilde olmalıyım. Nasıl olursa olsun.” O potansiyeli gördü.

Ben, ondaki potansiyeli gördüm ve dedim ki, “Bu, olur!” Yani, “Bu insan uygun emek ve çabayla bir şeye dönüşecek ve o potansiyel çok güzel.” Ben de onda onu gördüm. Yoksa benim hayatımda bir şekilde yer almak isteyen bir sürü insan var. Bunların birçoğu da gerçekten özel ve güzel insanlar. Ama, bu potansiyel onlarda yoktu, ya da ben göremedim. Ya da benim kriterlerimi, parametrelerimi karşılayacak durumda değillerdi ya da o gönülde değillerdi.. Adı her ne ise! Hayat yoldaşımda bu vardı.

Bu durumda ne oldu? “Her ne olursa olsun bu adamın yanında olmalıyım” diyen kadın, ortaya koyduğu emekle, o adamın hayatının merkezi oldu. Bak gördün mü nasıl mükemmelleşti iş? Yani hizmetkârlığa razıydı, ama ortaya koyduğu emek işi onun hayatının merkezine çevirdi. Al sana mükemmel ilişki! Sadece yemeğini yapıp, bulaşığını yıkayıp evini temizleyeyim bu bana yeter de artardı niyeti. O tamamdı! Bunun için bir emek harcadı. O harcadığı emek karşılık gördü, başka bir emek harcadı karşılık gördü. Daha önce ilişki geliştirme konusunda bahsettiğim kahvaltı örneği gibi. Sonuçta, hayatımın merkezi oldu, hayatının merkezi oldum. Al sana mükemmel ilişki! Başlangıçta hedef sadece 7/24 bu adamın yanında olayım idi. “Benim kriterlerim, benim parametrelerim diyor ki, bu adamda bir şey var ve ben bu adamla olmalıyım.” Şu anki hale bak. Başlangıçtaki ilişki hedefinden çok daha muazzam bir yere ulaştı.

Dediğim örnekteki gibi, kahvaltıda onun ellerini öpersin, bu muhteşem parmakları tebrik ederim dersin, ilişki bir yere varır. Ya da gözünün içine bakar ve dersin ki, “Ben kararlıyım. Ne olursa olsun senin yanında olmalıyım.” Bu yaratıcı bir hamledir.

Mesela bana çok ilginç bir şey söylemişti ilk başta: “Ben bana bakan bu gözler kim onu bilmek istiyorum. Ben ustayı bilmek istemiyorum. Bana bir şey öğretme. Sen çok yalnız ve tek başınasın, ben de çok yalnız ve tek başınayım. Beraber yalnız olalım” dedi. Bu yaratıcı bir hamledir. Kesinlikle çok içten, dürüst ve yaratıcı bir hamledir. “Tamam” dedim. “Ama, sen gelirsen biz artık tek başına olmayız.” Olsun, biz de tek başına olmadan yalnız oluruz dedi. Bak bu da yaratıcı bir hamledir. Bu hamleler işte şu anki durumu yarattı. Onu yarattı, o bana ilk geldiğinde benim için hazır biri değildi ki! O ona dönüştü. Çekti, uzadı, sündü, kısaldı, şekli şemali değişti. Neredeyse her şeyi değişti. O uygun hale döndü. Tam olarak hazır biri olarak gelmedi ki bana! Kimse kimseye hazır olamaz çünkü. Sen birini bulursun, onu ona dönüştürürsün. Yeterli gönlün, yeterli hürmetin, yeterli dirayetin ve niyetin varsa. Emeği harcarsan, bir insan dönüşür.

 Dediğim gibi ama tek taraflı değil. Onda da o niyet olacak. O da seni istediği insana dönüştürmek isteyecek. Dönüştürme kelimesini, “benim istediğim insana dönüşsün” olarak algılamayın. “Birlikte yaşanabilecek birine dönüşsün” demek istiyorum. Sonuç bu. Umarım açıklayıcı olmuştur.

- Tek uygulayamadığım kısım şu: İki tane kendini bilmeyen bunu yaparken çok daha fazla kırma dökme payı var.

USTA: Emin ol, bir tane kendini bilen ve bilmeyenin bir araya gelmesinde de kırma dökme payı çok yüksek. Şimdi ben burada bu ilişkiyi anlatıyorum ve siz bunu görüyorsunuz. Şu anda gördüğünüz ilişki, sizin tabirinizle “inanmazdık ama varmış. Bu kadarı da olurmuş” dediğiniz ilişki gökten zembille inmedi. Kendince sıkıntılar yaşadı. Bana sıkıntılar yaşattı. Ben de ona ciddi sıkıntılar yaşattım.  Kırma dökmeden kastın tam olarak nedir bilmiyorum ama hiçbir yerinde bu ilişkinin saygıdan ödün verilmedi.  Sevgiden ödün verdiğimiz zamanlar oldu. Saygıdan ödün vermedik. Hakikaten bunaltıcı olan anlar oldu. Burada bitecek galiba dediğimiz anlar olmadı mı? Kesinlikle oldu. Ama o emeği harcamaya devam ettiğimiz için buna dönüştü. Bir elim yağda, bir elim balda ilişki gelişsin diye bir şey yok. Tabii ki ayrışmalar olacak, çatışmalar olacak, hatta çarpışmalar olacak. Belki hınca hınç tartışmalar olacak. Ama o da bir emektir aslında. O da bir emektir. İki tane kendini bilmeyen insan! Eeee? Bu çok da bir şey değil. İki tane kendini bilmeyen, bir tane kendini bilmeyenden daha iyidir bence. Çünkü en azından iki tane kendini arayan insana dönüşür. Bu da bir şeydir. Belki birbirinizi bulursanız, birbirinizi anlama adına kendinizi tanımaya başlarsınız. Kendinizi aramaya başlarsınız sırf onu tanıyabilmek ve anlayabilmek için. Al sana iki tane kendini bilmeyenden iki tane kendini arayan oldu. Sonra da iki tane kendini anlayan olur. Sonra o iki tane kendini tanımlayan olur. Sonra birbirini tamamlayan olur. Sonra tam olurlar. Sonra da bir kişi gibi olurlar. Bir yaşam formu gibi olurlar. Neden olmasın ki? O kadar da uzak bir hedef değil. Bana sorarsan, milli piyangodaki büyük ikramiyeyi kazanmak bundan daha uzak bir hedef. Daha az bir olasılık. Bilet alır mısın? Alırsın. Bilet alıyorsan bir ilişkiye bunu harca derim ben çünkü olur. Daha muhtemeldir. Olduğunu gördüm, olmaya başladığını gördüm, oldurmaya çalışanları gördüm, olduranları da görüyorum. Olur.

 

Açıklayıcı oldu mu!