YETİNMEK VE GEÇİNMEK

SORU: Bulunduğum noktada çok rahat ve keyifliyim, bundan daha fazlası olduğunu biliyorum ama bunu talep etmek şu anki durumuma haksızlıkmış gibi geliyor. Şu an bulunduğum noktada refah içindeyken daha fazlasını istemeli miyim?


CEVAP:

USTA: Elindekiyle yetinmek sana öğretilendir, elindekiyle geçinmek benim insanlara öğretmeye çalıştığımdır. Elindeki ile yetinirsen orada kalırsın. O yeterlidir. Yani o yetmek zorundadır, başka şansın yoktur. “Elimdeki bu. Aman sesimi çıkarmayım. Her neyse bununla idare edeyim.” Elindekiyle geçinmek başka bir şeydir.

Elinde olanların kıymetini bilip, onları kullanmak, onlarla yaşamak ama her zaman dahasını aramak. Dahasını aramak kötü değildir ki! Dahasına sahip olmanın neresi kötü olsun? Ha! Dahasına ulaşmak için insanlığından ödün vermediği sürece mesele yoktur. Yani doğruluktan, dürüstlükten, insani değerlerden ödün vermediğin sürece daha fazlasına ulaşmanın neresi kötü olabilir ki? Herkesin bir miktar parası var. Günlük yaşamında diyelim sana ayda 2 bin lira yetiyordur. Bu 4 bin lira olursa bunda bir yanlışlık yok ki! Eğer varsa yanlışlık 4 bin liraya ulaşma kısmında olabilir. 2’yi 4 yapmak için sen bir sürü değerden, etikten ve estetikten ödün veriyorsan bu yanlıştır. Yoksa bir şekilde yaşarken çabaların ve emeklerin 2’yi 4 yaptıysa bu güzel bir şeydir. 4’ü de 8 yaparsın, 8’i 16. Daha varlıklı olursan daha varlıklısındır. Bu bir örnek.

Elindeki ile yetinmek ve elindeki ile geçinmek yani dahasını aramak arasındaki farkı şöyle düşün; Ben dahasını ara derken elindekiyle geçin ama yetinme derken arsızlığı söylemiyorum! Bir örnek vereyim daha açıklayıcı olacak.

Ben biriyle beraberim, o bana duygusal olarak da fiziksel olarak da yetiyor. Bu, elimdeki beni geçindiriyor demektir. Bununla yetinebilir miyim, yetinebilirim. Böyle gider. Peki, şöyle yapsak ne olur? Elimdeki yetiyor çok güzel. Ben bunu daha ileri bir boyuta taşımaya çalışsam. Hem fiziksel hem duygusal paylaşımımı onunla artırmaya çalışsam, o da çalışa ve bu bize yeten şey daha büyük bir bareme ulaşsa, daha büyük ruh birliğimiz olsa, bedensel birliğimiz olsa; Günün 12 saati eğer birbirimize yetiyorsak bu 13 saat olursa bunun neresi kötüdür?

Arsızlık kısmı şurasıdır: Ben biriyle beraberim. O bana duygusal olarak yetiyor, fiziksel olarak da yetiyor. Ama ben diyelim ki fanteziler üretiyorum biri daha olsun diye. İşte bu arsızlıktır. Biri daha niye olsun?  Sana yetiyorsa mesele yok. Sana yeteni “biri daha”ya çevir o zaman. Öyle bir uğraş onun üzerinde, öyle bir emek harca, öyle bir duruma sok ki o sana yeten kişi daha bir kişinin olabileceği bir duruma gelsin tek başına. İşte bu elindeki ile geçinmektir, yetinmek değil. Arsızlık; varken, o yetiyorken daha çoğunu geliştirme zahmetine girmeden talep etmektir.  Bu, insanı hırsızlığa götürür, üçkâğıtçılığa götürür, dolandırıcılığa görür, yalancılığa götürür. Her şeyden önce kendine saygısızlığa götürür. Kendine sunulanlara da saygısızlığa götürür. Bu dünyada kaç kişi bilirsin ki beraber olduğu kişi ona yetsin? Gerek fiziksel, gerek duygusal. Yetmiyorsa bir yanlışlık vardır. Sen yetmiyorsa sende bir yanlışlık vardır. Ya da senin yetmeyişin onun algısıyla yanlıştır. Sen yetiyorsundur, o onu yeterli görmüyordur. Bunlar başka şeyler.

İşte bak, insanları zorlarsan elindeki ile yetinmeye bu böyle sürüp gider. Hâlbuki insanlara şunu öğretsen; elindeki ile yetinme, elindeki ile geçin ve dahasını bul, dahasına ulaş. Bu durumda iş çok değişik olurdu. Çünkü insanların yaptığı şudur, öğretilen de o dur ve %99,9 şu dur: “Ben olduğum gibi kalayım ve her şey benim istediğim gibi olsun.” İşte bu durum insanı elindeki ile yetinmeye zorlar. Çünkü karşı taraf da aynı durumda. O da hiçbir şekilde daha fazlasına ulaşmak istemiyor ki. Çünkü daha fazlasına ulaşmak isteyen kendi duruşundan ödün vermek zorundadır.  Para kazanmak istiyorsan çalışmak zorundasın. Yani kumar bile oynasan o da bir çalışmadır, mesaidir. İşadamı gibi düşün. Giyinirsin evden çıkarsın, bir kumarhaneye gidersin. En saçma örneği söylüyorum. Para kazanmak ve bunu en garip yolla yaptığını farz ederek bu örneği veriyorum. Bir yatırım yaparsın. İşadamının yaptığı gibi. Bir makineye oturursun, canlı masaya oturursun ve bir miktar para koyarsın ortaya. Başka türlü oynayamazsın. Bu işadamının yaptığı yatırımla aynı şeydir. Ya da emekli ikramiyesini almış kişinin bankaya gidip vadeli hesap açması da aynı şeydir. Para yatırırsın, bir yatırımda bulunursun. Sonra düşünürsün, tartarsın, stratejiler geliştirirsin. Kazanırsın ya da kaybedersin. Kazanırsa da amacına ulaşmış olursun. Ama bu nedir, bu mesaidir işte. Aslında sen para kazanmak için çalıştın. Bir memur sabahtan akşama işe gitti çalıştı, bir işadamı sabah gitti içine çalıştı sen de kumarhaneye gittin çalıştın! Amaç para kazanmak. İşadamı batır, sen de paranı kaybedersin. Mesele o değil. Benim bu saçma örnekte bile söylemeye çalıştığım şudur: Daha fazlasına ulaşmak istiyorsan emek edeceksin. Ve bu emeği sürekli yapacaksın. 1 defa 2 defa değil. Bir işin varsa her gün o işe gideceksin dahasına ulaşmak için. Daha fazla para istiyorsan her gün emek harcayacaksın. Her anında harcayacaksın bu emeği. Daha fazla sevgi istiyorsan da aynı şey geçerli.

Bir işadamının yatırım yapmasıyla, bir kumarbazın kumar oynamasıyla, bir insanın bir insanla ilişkiye girmesi arasında fark yok aslında. Bunların hepsi yatırımdır. Sakın ilişkiye girmek, “ticari ” anlamda ilişkiye girmek değil. Yatırım o şekilde değil. Demek ki sen tek başına yeterli değilsin, bu hayatı yüklenmek için senin bir başka bir desteğe, başka bir oluş haline ihtiyacın var. Ve birini buldun. Tamam. Huyu suyu güzel, e kaşı gözü de iyi tamam. Kafanız da üç aşağı beş yukarı uyuyor. Tamam. O da tek başına gitmek istemiyor. Tamam. Dahasını arıyor tamam. Sen de dahasını arıyorsun tamam. E hadi kalan yolu beraber yürüyelim. Tamam. Yürürsün.  Düzgün bakarsan şu an dünyadaki ilişkilerin %99999’u, yani çok çok küçük bir yüzde, hatta bindesisini dışarı çık durum bu. Tek başıma olmuyor, bir desteğe ihtiyacım var maddi ya da manevi. Karşı taraf da onu düşünüyor. Hadi tamam beraber yürüyelim artık. Tamam tamam. Oldu oldu. Haydi, gidelim böyle!

İşte bu yetinmektir.  Çünkü başladıkları gibi devam ediyorlar. En iyi ihtimal. Çoğunlukla daha da kötüye gidiyor ama! Hâlbuki sen onu yakalamışken ona sahip olmuşken, yatırım yapmaya devam etsen, emek harcamaya devam etsen, karşındaki gönülsel bağını, oluş halini ve tüm yaşam halini paylaşmaya devam edebilsen ve bunu artırarak devam etmeye çalışsan. Karşı taraf da bu çabayı görüp sana karşılık verse, işte o zaman eldeki ile geçinip her zaman daha fazlasına ulaşmış olursun.

Elindekiyle yetinmek kötü bir şeydir. Elindeki ile geçinmek lazım. Elinde ne varsa onunla geçin. Bunda bir sıkıntı yok. Ama dahası orada ve sen ona ulaşabilirsin! Niye ulaşamayasın ki? Bunda bir yanlışlık yok. Eğer etik olarak, insani değer olarak, oluş hali olarak kimsenin hakkını gasp etmiyorsan, ya da başka bir yaşam formunu sıkıntıya sokmuyorsan sen bu çabanda, daha fazlasına ulaşabildiğin kadar ulaş. Zaten ama o değil mi hayatta. Ne varsa, ne kadar varsa ona ulaşmaya çalışmak. Deneyimi maksimum yaşamak.  Elindeki ile yetinerek bunu yapamazsın ki!

Şimdi burada oturuyorsun; bir de bahçen vardır güzel. Üç beş çiçek ekmişsindir belki bir ağacın vardır vs. Bahçende oturup o manzaraya bakıp çayını kahveni içersin. Ama tam arka tarafında bir yerlerde yakın ya da uzak dağlar var. Orada çiçeğin, ağacın envaisi var. Şimdi çaba harcayıp o dağa gidip onu deneyimlemek mi, yoksa bahçende oturup önündeki üç beş bitkiyle olmak mı? İnsanların yaptığı bu. Bahçede oturuyor, bana da bu nasip oldu, bu manzara tamamdır. Arkanda da orman seni bekliyor. Ya da banyosuna giriyor bir küveti var. Küvete su dolduruyor, içine oturuyor, bıcı bıcı yapıyor. Belki de bir sigara içimlik mesafede deniz var. O denize olduğun yerden ulaşamıyorsun. Olmuyor. Denize gitmek için de hazırlık yapman gerekiyor, yatırım yapman gerekiyor, çaba harcaman gerekiyor. Şimdi denize ulaşabilmek varken banyo küvetinde ömrünü geçirmek yetinmektir. Küvetini kullan sen. Ama her fırsatta da denize ulaşmaya çalış. Hata mümkünse hayatını geliştir, denizin tam dibinde bir evin olsun. Küvetinle denizi birleştir. Elindeki ile geçinmek budur.

Arsızlık yapmadığın sürece, başka yaşam formlarının hakkını gasp etmediğin sürece; zaten benim idrakim diyor ki insanın görevi “en” ne ise ona ulaşmaktır.  En güzeli, en iyisi, doğrusu, en mükemmeli, en, en, en.  Bu dünyada ulaşılabilecek “en” ne ise insanın asli görevi oraya ulaşmaktır. Elindeki ile yetinmek kötü bir şeydir. Elindeki ile geçinmek muazzam.

Benim hayattan öğrendiğim ve hayatta yapmaya çalıştığım şey bu! Elimdeki ile yetinmiyorum, elimdeki ile geçiniyorum. Yani, şimdi burada bu sandalyede otururken, “Ah şöyle konforlu bir sandalye olsaydı” diye hayıflanmıyorum. Ama orada güzel bir koltuk varsa ve ben oraya da geçebiliyorsam o güzel koltuğa geçerim. Yani bu tahta sandalyeden kalkıp oraya oturabilirim. Burada bir yanlışlık yok. Ha orada biri oturuyorsa, gidip onu kaktırıp, atıp, hakkını gasp edip, kandırıp onun yerine oturuyorsam bir sorun var!

Rahat olmanın neresi kötü ki? Huzurlu, mutlu olmanın neresi kötü ki? Huzurlu ve mutlu isen buna coşku ilave etmenin neresi kötü ki? Huzurlu, mutlu ve coşkulu isen buna konforu monte etmenin neresi kötü ki? Tüm bunlara daha da huzur, mutluluk, coşku ve konfor eklemenin neresi kötü ki? Bunda hiçbir kötülük yok! Bunun kimseye bir zararı yok ki! Bir insanın mutlu olması kime ne zarar verebilir ki? Bir insanın coşkulu olması, mutlu olması, yaptığı işe veya birine ya da hayata karşı tutkulu olmasının kimseye bir zararı yok. Aslında insanın mutsuzluğunun herkese bir zararı var. Mutsuz insan, ulaşabildiği herkesi mutsuz eder. Huzuruz insan ulaşabildiği herkesi huzursuz eder.  Dünyanın her tarafında varlıklı olmak lanetlenmiş gibi falan oldu. Herhangi bir kültürden bahsetmiyorum. Tüm kültürlerde zengin olmak suç sanki! Herkes zenginlere diş biliyor, hatta nefret ediyor. İşin komik tarafı zenginler de birbirinden nefret ediyor! Çünkü kimse huzurlu değil, mutlu değil. Baktığında zenginliğin neresi kötü ki? Yani şimdi sen zengin olursan niye kötüleşesin ki? Psikopat değilsen veya güç eline geçtiği için bir şeyler yapmayacaksan niye kötü birine dönüşesin ki? Ya da zengin olsan, şu anki halinden daha değişik ne olacak ki? Biraz daha konfor, biraz daha güven hissi, biraz daha huzur dışında ne olacak ki sana? Sen insan standartlarında bir insansan zenginlik sana çok daha rahat bir yaşam sağlar. Sana ve çevrene. Fukaralıktır bela. Fukaraysan sorundur. Ne kendine hayrın var, ne başka bir yaşam formuna hayrın var! Ama bakıyorsun insanlar fukara ve zenginler çok kötü. Algı bu. Tabii ki boşu boşuna gelişmiyor bu bakış açısı. Az önce bahsettiğim aç gözlülük yüzünden zenginler dahasına ulaşmak için her şeyi yapabiliyorlar. Yaptıkları şey de genelde iyi olmuyor. Ama bu zenginlik eşittir kötülük demek değil. Zengin insan eşittir kötü insan demektir değil. Ben nice pırlanta gibi kalbi olan çok zengin insanlar biliyorum ki, benim diyen evliyaya dur orada diyecek mütevazılıkta, o naiflikte, o kibarlıkta, o güzellikte insanlar var. Zenginler ve tek suçları da zengin olmak.

Benim sana tavsiyem elindeki ile yetinme. Elindeki işini görür biliyorum. Görüyordur biliyorum. Görüyor, görüyorum. Ama her zaman elindeki ile geçin. Elindeki her neyse; çok özel! Tamam. Ama onunla geçin onunla yetinme. Çünkü çok daha fazlası olduğunu biliyorsun. Herkes biliyor. Ama oraya ulaşmak için çaba harcaman lazım. Emek etmen lazım.

Söz konusu para falan gibi maddi bir şeyse, biraz da şans yardımı ile ulaşırsın. Ama huzurlu bir ilişkiden bahsediyorsan; bu sürekli ama sürekli, aralıksız emek ister. Şunu gör, emin ol, ikna ol, ya da seni temin edeyim ki sen ve yol arkadaşın veya hayatını birleştirdiğin kişi, senin hayat kurmaya çalıştığın ya da kurup yürütmeye çalıştığın kişi eşit değil ama eş zamanlı bu emeği harcarsa ilişkin hakikaten muazzam bir yere ulaşır. Bundan kaçış yoktur çünkü hiçbir emek karşılıksız kalmaz. Mutlaka ulaşırsın, az ya da çok, hızlı ya da yavaş ama emin adımlarla oraya ulaşırsın.

Tabii ulaştığında şunu da göreceksin ki; en mükemmel ilişkinin mükemmellik derecesinin en üst noktasına ulaştığında bile daha ileride bir mükemmellik var, daha ileride bir güzellik var. Dahası her zaman var. Hayatın güzel tarafı bu. Her zaman dahası var ve oraya ulaşmaya çalış. Hiçbir şekilde insanlığından ödün vermeden oraya ulaşmaya çalış ve sakın açgözlü olma.

-Peki, üşengeçlik hali bu elindeki ile yetinme öğretisinin bir sonucu mudur?

USTA:  Aynen öyle. Üşenmek odur.

Şöyle söyleyeyim: Biriyle berabersin ve o gün içinde 5 kez sana sarılıp seni coşku ile öpüyor. Bunu sürekli ve düzenli yapıyor.  Ne yaparsın? İnsan ne yapar? İnsan bu konuda nasıl davranır?

-Alışır! Rutine biner. Farkındalığından çıkar. Normal gelir. Özellikli bir şey gibi gelmez.

USTA: Özellikli bir şey değildir zaten iki insanın birbirine sarılıp öpmesi. Peki, 5 defa yeterli midir? Örnek olarak söylüyorum bunu.

- Hiç öpülmemiş bir insan için başlangıçta yeterlidir.

USTA: Öyle de gider işte bu yetinmektir. Rahata bağlayıp, zaten günde 5 defa öpülüyorum, 5 defa hayatımı birleştirdiğim kişi, gönlümde olan kişi bana sarılıyor ve beni öpüyor.  İşte bu yetinmektir. Böyle gider, bir süre sonra o beş 4’e düşer.  Sonra 3’e düşer. Sen hala yetiniyorsundur. Sonra 2’ye düşer. Sen hala yetiniyorsundur. Sonra 1’e düşer. Ha, hayatında hiç öpülmemiş biri için günde 1 de iyidir. Buna da şükür durumuna girer. Ama hala yetiniyorsundur. Sonra bu 1 defa iki günde 1’e düşer. Senin tabirinle hiç öpülmemiş, hiç sarılmamış biri için bu da iyi bir rakamdır. Hiç yoktan iyidir. Buna da şükür. Sonra 3 günde bir olur. Sonra haftada, sonra ayda…. Sonra olmamaya başlar ve sen hala şunu dersin, “Bir zamanlar seviyordu beni. En azından ona hürmeten buna da şükür. Hiç yapmayabilirdi ta başından.”

Yetinmek bunu getirir işte. Sonunda biter. Geçinmek öyle değildir. Sana 5 defa sarılıp öpüyorsa ilişkide olduğun kişi coşku ile ve sen her 5’ine de karşılık verirsen bu rakam 6’ya çıkar. Aynı coşkuyla karşılık verirsen bu rakam 7’ye çıkar, 120’ye çıkar. Sonunda o senden sen ondan ayrılamaz olursunuz. Her an berabersin, her an büyük bir coşku ve mutluluk var. O çabayı harcarsan elindekiyle geçinmiş ve dahasına ulaşmış olursun.  Harcamazsan günün sonunda biter! Her kim hangi konuda ne yapıyorsa yapsın, gerek fiziki gerek ruhsal; rahata bağladığı zaman elindekini kaybetmeye başlar. Hiçbir zaman rahata bağlamayacaksın. Rahata bağlamak, bu olan her neyse bu bana yeter bu şekilde kalsın demektir. Ama hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Azalır. Azalmaması için senin elindeki ile geçinip dahasına ulaşmaya çalışman lazım. Bu tek taraflı bir çaba ile de olmaz. Ama orayı zorlamak lazım. Karşı tarafın çaba göstermesi için de onu zorlamak lazım. Bunu derken, kafasına vurup da sen de bana ilgi göster, konuş, sarıl gibi değil. Nasıl davranılmasını istiyorsan o şekilde yaklaşarak ona bunu göstermek, eğer bilmiyorsa öğretmek lazım. Sonra, hangi ilişkide daha iyisi varsa ve karşı taraf da oraya ulaşılabileceğine ikna olmuşsa, ona ulaşmak istemesin ki? Manyak olması lazım! Çünkü hayatın her gün biraz daha zindan olması mı yoksa her gün biraz daha güzelleşmesi mi? Eğer psikopat değilse herkes ikinci seçeneği seçer. Çoğunlukla oraya nasıl ulaşacağını bilmez insan evladı. Gösterilmemiştir, görmemiştir, aklı kesmemiştir, utanmıştır öğretilen şeylerden dolayı, sıkılmıştır, bunalmıştır, yapmıştır olmamıştır bıkmıştır. Ama o fırsatı verirsen herkes oraya gitmek ister, niye istemesin ki? Bir hayat yaşıyorsun biriyle beraber ve her gün çok kötü, daha da kötüye gidiyor. Daha iyiye ulaşabilme ihtimali varsa niye yapmasın ki bunu? Nasıl olacağını bilmiyordur! Gücü tükenmiştir, vs. vs. bir sürü seçenek sunabilirim.  Ona gösterebilirsen, “Bak bu var ve buna ulaşılabilir” diye ve o da buna ikna olursa yapabilir. Gücü dâhilindedir. Emin ol oraya ulaşmak için senin kadar çabalayacaktır. Niye çabalamasın ki! Deli olması lazım.

Senin sorduğun anlamda tembellik de budur. Yani, elimde bu var ve bu tamamdır. Yeter. Bununla idare edeyim. İdare etmek hiçbir insana yakışmamalı bence. İnsan ve idare etmek şık durmuyor. Mademki tüm öğretiler, dünyanın her tarafındaki tüm öğretiler insanın çok özel bir yaşam formu olduğunu söylüyor, dinlerin hemen hemen tamamı insanın Tanrının sureti ile yaratıldığı kadar özel olduğunu söylüyor. Madem hakikaten şu an insan yeryüzündeki hükümdar; idare etmemeli! En üstün yaşam formuyum diye ortalıkta geziniyorsan ve övünüyorsan bununla, zekânla, kabiliyetinle, yeteneklerinle şununla bununla; idare etmemelisin. Bu sana yakışmaz. Varoluşa yakışmaz. En özel sen isen bu sana yakışmaz.  En özel yaratılmışsan bu sana yakışmaz, geçtim yaratılmışı, inanmak zorunda değilsin. Dinleri falan unut . Diyelim ki her şey tesadüfen oldu. Tesadüfen dünya oldu, tesadüfen yaşam gelişti dünyada, evrim oldu o oldu bu oldu ve insan şu andaki haline geldi. Şu andaki insan yeryüzündeki hükümdar mı? Kesinlikle! Her şeye hükmediyor mu? Kesinlikle! Her şeye hükmedebilen bir yaşam formunun idare ediyor olmasından daha acıklı bir şey olabilir ml?

İdareyi, bağlı olan köpek eder, semer takılmış eşek eder, kafesteki kuş eder. Ya da doğadaki kuş idare eder. Bulursa su içer bulamazsa arar durur, bulana kadar idare eder. Bulursa yemek yer bulamazsa ölür. O idare etmektir. İnsan yeri kazıp su da çıkarabilir, yemeği de icat edebilir. Her şeyi yapabilir. Niye idare etsin ki! Zekân var, kabiliyetin var. Burada otuyorsun ve susuzsun! Ne yapacaksın yağmur yağmasını mı bekleyeceksin kuşlar gibi. Ya da aç gezen tilkiler gibi. O suyu üretirsin! Bak dünyada üretiliyor görüyorsun. Dağların üzerine yüksek sisli yerlere tel geriyorlar, o tellerden damlayan suları toplayıp içme suyu elde ediyorlar. Yoktan su var ediyorsun yahu, havadaki nemi süzüp su yapıyorsun. İdare etmek senin kadar kabiliyetli ve zeki olmayan yaşam formlarının işidir. Onlar idare eder! Bitkililer idare eder, yağmur yağarsa yaşar yoksa mahvolur. Sen idare etmezsin. Yaşamın için ne gerekiyorsa, hayatta kalmak için ne gerekiyorsa onu bulursun. Onu buldum tamamdır demek yetinmektir. Onu buldum, daha iyisini de bulabilirim demek de geçinmektir. Bulduğunu kullanarak daha iyisine ulaşmak!

- Bu anlatılanlar, iyi anlamda tatminsizlik mi olur? Dahasını aramak yani?

USTA: Yok! Niye tatminsizlik olsun ki? Konuşmanın başında dikkat edersen açgözlülükten bahsettim. Elindeki ile geçinmek elindeki ile tatmin olmak değil, dahasına ulaşmaya çalışmak. Elindeki ile geçiniyorsun.  Ama aç gözlülük değil. Farklı şeylerden bahsediyoruz. İyi anlamda tatmin olmak, kötü anlamda tatminsizlik falan değil. Elindekinden tatminsin. Elindeki güzel, çok güzel ve bunun daha güzeli var. Elindeki özel, bunun daha özeli var. Elindeki muazzam, mükemmel ve bunun dahası var ve sen buna iknasın. Buna ulaşmaya çalışıyorsun. Tatminsizlik açgözlülüktür. O başka bir şeydir. Az önceki örnekteki zenginlerin dahası için yapmayacakları şey yok. Ya da az önceki örnekteki gibi düzgün bir ilişkisi olan birinin sırf fantezileri uğruna hayatına başka birini daha sokması vs. Bu aç gözlülük. Tatminsizlik değil. Geçinmek tatminsizlik değil zaten. Elindekinden tatminsin. Elindeki gerçekten güzel. Ama iknasın ve biliyorsun ki ve herkes biliyor ki dahası var. İlişkide de dahası var, başarıda da dahası var, statüde de dahası var. Daha her zaman var. Bunu biliyorsun ve buna ulaşmaya çalışıyorsun. Aç gözlülük tatminsizliktir. Açgözlü olursan ya da tatminsiz olursan elindekinden bu defa işler sarpa sarar. Geçinmek lafını o yüzden özellikle kullanıyorum. Elindekinden tatmin olmak demiyorum. Elindeki ile geçin. Çünkü tatmini sokarsan, tatminsizliği de sokarsın. Tatminsizlik eşittir açgözlülüktür.

Şöyle bir örnek vereyim: Bir evin var. Evin penceresi, kapısı, perdesi falan var. Bir tane biblo koyuyorsun buna ilaveten, yere bir halı seriyorsun, temizliyorsun. Banyosuna bir süs asıyorsun. Yatağının çarşafı var, bir çarşaf daha alıp çeşitlendiriyorsun, ışığın var bir de abajur koyuyorsun, renkli lambalar falan kullanıyorsun. Bu tatminsizlikten mi oluyor?

Senin iyi tatminsizlik dediğin şey benim sözlüğümde “geçinme”ye tekabül ediyor. Evini “daha”ya çeviriyorsun, işini “daha”ya çeviriyorsun, kendini “daha”ya çeviriyorsun, ilişkini “daha”ya çeviriyorsun. Ama sen de onunla beraber çevriliyorsun, dönüşüyorsun. 

Tatminsizlik ve açgözlülük. Çünkü açgözlüysen tatmin olmak adına yapamayacağın şey yok. Yemeyeceğin hak, uygulamayacağın gasp yok.

 

Benim dediğim öyle bir şey değil. Senin evine bir halı koyman, banyonun mermerine bir yer halısı sermenin kimseye bir zararı yok. Ama orada olsun diye birinden çalarsan onu o açgözlülük ve tatminsizliğe giriyor.