ÖLÜM KORKUSU

SORU: Ölüm korkum var. Ben ya da ailemden biri ölürse diye düşündüğümde panik atak geçiriyorum. Bu hastalığı atlatmamda yardımın olabilir mi?


CEVAP:

Öncelikle panik atak diye bir hastalık yoktur. O içinde bulunduğu durumdan çıkamayan insanların ya da şımarık insanların ilgi çekmek için kullandıkları bir durumdur.

 -Ama aylardır hiçbir şey yiyemiyorum. Kilo vermeye başladım. O zaman bana olan ne ?

 - Yaşadığın duruma stres deniyor ki çevrene baktığında herkesin stresli olduğunu görürsün. Bu bir hastalık değildir, bu bir durumdur. Bazı insanlar daha streslidir bazıları daha az, bazıları bir dönem stres yaşar bazıları her dönem. Sen son zamanlarda yoğun stres yaşıyorsun belli ki. Strese neden olan durumu değiştirmezsen bu hayatın boyunca tekrarlanır. 

Senin ve çevrende gördüğün insanların stres kaynağı dünya denen yeri ve insan denen yaşam formunu yanlış algılamış olmaları. 

Dünya sana öğretildiği gibi bir yer değil. Sürekli yapmak zorunda olduğun işlerin olduğu bir yer değildir. Mutlu ve huzurlu olmak için sürekli gelecek dediğin ve hiç gelmeyen zaman diliminde yapmak zorunda olduğun işlerin olduğu bir yer değildir. Hayatına bak. Ne zaman seninle konuşsam hep ileriki bir zaman diliminde bir şeyler olursa huzur bulacağını söylüyorsun. Huzur bulacağın o zaman dilimi de hiç gelmiyor. Adı üzerinde gelecek... Huzur da bir gün gelecek diye bekliyorsun. Önüne oltayla havuç sarkıtılmış eşek gibi durumun, o havuca ulaşmak için sürekli koşuyorsun ama havuca ulaşman imkânsız.

 

Dünya tatil yeridir. Keyfine bakma yeridir. Tatile çıktığını farz et, mesela Avustralya’ya gittin. Ne yaparsın? 

 

-Gezerim

 

- Gittiğin yerin güzelliklerini keşfetmeye çalışırsın. O bölgenin lezzetini, yaşadığın yerde deneyimleyemediklerini deneyimlersin değil mi? Dünyayı neden bu şekilde göremiyorsun. Tüm insanlar tarafından tartışmasız kabul edilen tek doğru vardır; "insan doğar, dünyada belli bir süre geçirir ve ölür" doğru mu? Tatilden ne farkı var. Sen de evinden ayrılırsın, gittiğin yerde belli bir süre geçirirsin ve evine dönersin. 

Peki, sana şöyle bir soru sorayım; insanların tatile çıkış amaçları başka başkadır. Biri tarihi yerlere meraklıdır, tarihi yerleri gezmekten hoşlanır, biri spora meraklıdır, gittiği yerin spor imkânlarını değerlendirmek ister, biri mutfak kültürüne meraklıdır sadece yemek yemek için gider gideceği yere. İstediğin kadar zamanın ve paran olsun. Uzak doğu yemeklerine meraklı olduğunu farz edelim. Japonya’ya gittiğin ve ulaşabildiğin tüm lezzetleri deneyimledin. 1 ay... 2 ay... 1 yıl... Sonra ne olur?

 

-Eve dönmek isterim.

 

-Peki, ölüm konusuna neden bu gözle bakmıyorsun. İnsan doğar; bir tatile çıkar ve ölür; tatil amacı her neyse onu tamamladığında evine döner. Ölümden korkuyorsun... Neden korktuğuna dair hiç bir fikrin yok. Tavrın tatilden sıkılan birinin eve dönmemeyi istemesiyle aynı. Eğer bir gücün olsaydı ve ölümü ortadan kaldırabilseydin yaratacağın şey zulüm olurdu. 

 

Dünyaya bir bedene giydirilerek geldin. Ruhunun bir sınırı yok, ancak bedenin sınırlı. Doğru, senin tabirinle yapmak zorunda olduğun şeyler var. Yemek yemek gibi, uyumak gibi çünkü bedeninin ihtiyaçları var. Sürekli bakmak zorunda olduğun bir bedenin var. Yorulur, hastalanır, acıkır, ağrır, üşür, onu taşımak zorundasın sürekli. Bir de bir yer düşün beden diye bir şey yok. Acıkmak yok, ağrı yok, hastalık yok, uykusuzluk yok, seni sınırlayan bir şey yok. Ne hissediyorsun?

 

-Düşüncesi bile rahatlattı.

 

- İnsanlar bedensiz bir yerden bedenle dünya gelir ve bedenlerini burada bırakıp giderler. Sınırsız oldukları, bedenin yükünün olmadığı bir yere giderler. Böyle bir yere gitmekten mi korkuyorsun?  Neyden korktuğuna dair hiç bir fikrin yok.

Dünyayı tatil yeri olarak göremediğini, çünkü yapmak zorunda olduğun bir sürü şey olduğunu söylüyorsun. Şöyle söyleyeyim. Yaşadığın yerde bir sürü büyük otel var. 1-2 saatini ayırıp bir tanesine git ve insanları izle lütfen. Tatilde olan insanları izle. Hepsinin stresli olduğunu görürsün. Garsonla kavga eder, yemek sırasında diğer müşterilere söverler içlerinden ya da dışlarından. Havuz başında yer bulamazlar söylenirler, vs. vs.  Bu örnekleri uzatabilirim. 

Şimdi rahatlamak için tatile çıkan insanların tavrı buyken, dünyadaki tatillerinin de stresli olması çok doğal. Çünkü yapmak zorunda oldukları bir sürü şey var. Mesela kahvaltı servisi 8-10 arasıdır. İnsanlar alarm kurarlar o kahvaltıyı edebilmek için. O saatler arası kahvaltı salonunda olmak zorundadırlar. İnsanlar bu algıyla tatil yapıyor ve yaşıyorlar. Hayır! Öyle bir zorunluluğun yok eğer o kahvaltı seni strese sokuyorsa, sabah alarmla kalkmak seni strese sokuyorsa, orada yemek sırası beklemek, kalabalık, gürültü seni strese sokuyorsa, gitmezsin olur biter. Senin anlaman gereken öyle bir zorunluluğunun olmadığıdır. Gitmezsin. Saat 11 olur da acıkırsan o zaman düşünürsün ne yapacağını. O zaman seçenekler gelir aklına; oda servisi mi söylersin? Otel dışına çıkıp mı yersin? Dünden bisküvi kalmıştır çantanda onu mu yersin? O zaman karar vereceğin şeydir. Senin sorunun; bunu anlıyor ama uygulamıyor oluşun. 

Bu konu seninle defalarca konuşuldu. Hepsini anladın ama uygulamadın o yüzden sürekli başa dönüyorsun. Anlaman yetmez. Evet, 8-10 arası o kahvaltı salonunda olma zorunluluğun olmadığını anlıyorsun ama yine de o saatler arasında gidip kahvaltı ediyor ve şikâyet ediyorsun. Bunu anladıysan uygulaman lazım. Anlaman o zaman işine yarar. 

Alışkanlık davranışlarının dışına çıktığında insan bocalar bu doğaldır. Çünkü alıştığın şekilde davranmadığında nasıl davranacağını bilemezsin. Çoğu insan bu süreçte paniğe kapılır ve eski alışkanlıklarına geri döner. Hâlbuki bocalama hali sana öğretilen alışkanlıklarının dışına çıktığına ya da diğer bir deyişle sürü psikolojinin dışına çıktığına işaret eder ve artık sana dayatılan şekilde değil,  kendi seçimlerinle yaşamaya başlayabileceğinin habercisidir. Ancak insanların çoğu bu sürece o açıdan bakmaz. Sürekli başa dönmelerinin de nedeni budur.

 

İçinde bulunduğun tavrı anlaman için durumunu şu şekilde örneklendirebilirim: Bedenin ihtiyaçları olduğunu söyledim. Bunu arabana benzetebilirsin. Arabanın da ihtiyaçları vardır. 10000 km de bir motora bakım yaptırman gerekir mesela. 9999km de paniğe kapılıyor musun "Tanrım ya 10000 km de bakıma yetiştiremezsem" diye. Peki, 11000 km de götürsen "Tanrım 1000 km geçirdim bakımı ne yapacağım şimdi" mi diyorsun? 

 

-Hayır

- Peki, bedensel ihtiyaçlarında neden bu şekilde davranıyorsun. Neden her şey panikletiyor seni. Evet, yemek yeme ihtiyacın var. Bu yüzden para kazanmak zorundayım diyorsun ve 1 ay sonrası için ya aç kalırsam diye panik yaşıyorsun. Senin kazandığın parayla 4 kişilik bir aile evde her gün etli kuru fasulye pişirse 6 ay yemek yer. Neyin paniğidir bu? Eğer derdin bedeninin ihtiyaçlarıysa karnın doyduğu sürece, yatacak güvenli bir yerin olduğu sürece, temizlenip, ısınabildiğin sürece senin hiç bir ihtiyacın yok. Ama eğer derdin şımarıklıksa lüks restoranlarda yemek yemekse ihtiyacın, o zaman sana kötü bir haberim var; o kahvaltı salonundasın demektir, sürü psikolojisiyle hareket ediyorsun ve kendine saçma sapan zorunluluklar çıkarıyorsun demektir. Bu şımarık tavrın nedeniyle de stresin hiç bir zaman bitmez bu durumda ve sen panik atak geçirmeye devam edersin. Başta demiştim, panik atak şımarık insanların ilgi çekme yöntemidir diye.

 

Dünyaya tatil yapmaya geldin ve tatil rahatlamadır, keyif yapmaktır. Otel kurallarına uymaya çalışarak tatilini rezil etme. Tatil amacını tamamladıktan sonra da evine dön ve bırak herkes evine dönsün. İnsanların da tatillerini berbat etme eve dönmeleriyle ilgili stres yaratarak. 

Tatilde nasıl "tanrım şu tarihi yeri gezmeyi unutursam ya da unuttum" diye paniklemiyorsan, dünya tatilinde de bunu yapma. Tatildeyken de tattığın bazı yemekler damak tadına uymayacak, bazı günler hava fırtınalı olacak, bazı beklenmedik olumsuzluklar olacak, dünyada da durum böyle. 

Takılma bunlara tatilin keyfini çıkar. Kimse tatil dönüşü sana "Neden oraya gitmedin, neden şu yemekten yemedin?" diye hesap sormuyorsa dünya tatilinde de bu olmayacak. Sana sadece "Tatilin nasıldı? Hangi amaçla gittiysen bu amacını yerine getirebildin mi?" diye soracaklar. Eğer senin cevabın "Hayır ben stresten ötürü otel odasından dışarı çıkmadım" olursa çok güzel bir yerde harika bir tatili mahvettiğin için sen pişman olursun.

 

O nedenle tadını çıkartarak keyifli bir tatil yap ve evine dön. Çevrendeki insanların da bunu yapmasına müsaade et ve hatta yardım et.

 

Umarım bu görüşme işine yaramıştır. Daha önceki görüşmeler gibi bunu da sadece anlarsan ve uygulamazsan başa dönersin. Belli bir süre sonra stres nedeniyle yine bana gelirsin, burada duydukların seni rahatlatır ve gidersin. Uygulamazsan bu böyle devam eder gider. 

Bu durumun bağımlılık değil midir? Ben konuşur seni rahatlatırım dert değil. Ama ne kadar süre daha seninle olabileceğimi bilmiyorum. Ömrüm yeterse ömrünün sonuna kadar sen strese girdikçe konuşur seni rahatlatırım. Ama ömrümün çocuklarına da yeteceğini sanmıyorum. Onların da tatil anlayışı senin gibi çünkü senden öğreniyorlar yaşamayı ve onlar da bağımlı. Onlara yardım etmek istiyorsan bu bağımlılığından kurul, anladığını uygula ve nasıl keyifli, hakkıyla tatil yapılacağını çocuklarına da öğret. Onlara ancak bu şekilde yardım edebilirsin.