SORU: Aşk halinde olduğumuzda da boşluk halini deneyimliyor oluyor muyuz? Yani aşk hali boşluk barındırır mı?
CEVAP:
USTA: Önce bir aşk halinde ol bakarız… Boşlukta olmayan, biri aşk haline düşemez ki! Boşlukta olmayan biri aşk halinde olamaz ki! Asıl, o hale girebilmek için ciddi bir boşluk lazım. Az bir boşluk yetmez. Çok ciddi bir boşluk lazım ki, aşk haline girebilesin. Çünkü o hal, her şeyi doldurur. O salladığın kafayı da doldurur, oturuşunu da doldurur, her şeyi doldurur. O kadar büyük bir şeyi koyabilmek için zaten boşluğa ihtiyacın var varoluşunda. Boşluk yoksa aşk haline giremezsin ki! Bu, mümkün değil. Ben aşk halindeyim. Ciddi bir boşluk yaratabildiğim için aşk halindeyim. Aşkı bana getiren şey de o boşluğun kendisidir zaten.
Sen aşk halinde misin?
-Ara ara hissederim. O zaman da patlayacakmış gibi olurum. Sanki bir şey kapasitemin dışında beni zorluyor, kalbim duracakmış gibi oluyor. Hatta çıldıracakmış gibi hissediyorum.
USTA: Yani diyorsun ki, “Aşk halinde olmak benim kapasitemi zorlayan bir şey!”
-Muhtemelen, boşluk olmadığı için böyle hissediyorum.
USTA: Yani kapasiten var ama hafıza kartın dolu diye zorlanıyorsun. Senin bana deklarasyonunu hatırlıyorum. Özel olmadığı için burada da söyleyebilirim. Defalarca, “Ben hayat yoldaşımla aşk halinde olmaya çalışıyorum ama eşim buna müsait değil ya da yeterli çabayı göstermediği için bunu yaşayamıyorum” diyerek tahmini iki yıldır hayat yoldaşını suçluyorsun. Şimdi, burada bunun tam tersini söylüyorsun. “Ben müsait olmadığım için, çok dolu olduğum için bunu yaşayamıyorum” diyorsun. Yani diyorsun ki, “Benim hayat yoldaşımın bir suçu yok. Aşkı yaşayamamamın nedeni benim, o değil.”
-Ama ara ara bunları yaşıyorum hatta siz dersiniz ya son aşamada ya aydınlanırsın ya çıldırırsın. Bana öyle bir korku geliyor çıldıracakmışım gibi oluyor.
USTA: İşte o yüzden sakın aydınlanma. Çünkü o aşamaya geldiğinde iki seçenek var dönüşümsüz olarak ya delirirsin, ya aydınlanırsın. Orada durup bekleyemiyorsun. Vazgeçtim ben, geri dönüyorum deme şansın yok. O bir sıçrama anıdır ve o atlayışı yapmak durumundasın. Topu topu iki seçeneğin var. Ya o, ya o! Ve emin ol bunlar birbirine çok yakın şeyler. Aydınlanan delirdim zanneder, deliren aydınlandım zanneder. O kadar yakın bir şeyden bahsediyorum. Bak, her gün okuyorsunuz sosyal medyada yazıp çizenleri. İşte onların çok ama çok büyük bir kısmı aydınlandığını zanneden deliler. Ciddi söylüyorum. Delirdiler artık. Bitti! Şirazeleri kaydı, film koptu. Hem de düzelmeyecek bir şekilde koptu. Artık gökten yaratanın kendisi gelse ve dese ki, “Siz delirdiniz yahu!”, “Hadi oradan” derler. O boyutta bir delilik yaşıyorlar. O yüzde sana tavsiyem sakın aydınlanma. Çünkü şu halinle çok akıllısın! çok stabilsin!, çok güvenilirsin! ve delirmekten korkuyorsun. Bunu riske atma derim. Böyle kal!
Kaybetmekten korktuğun şeyin farkında mısın? Bu halini kaybetmekten korkuyorsun.
Şimdi bir soru soracağım sana. Hiçbir deliye bakıp da imrendiğin oldu mu?
-Evet oldu.
USTA: Ama hiçbir deli sana bakıp da imrenmedi. Yani buradan şunu anlayabiliriz, sen başına gelmesinden korktuğun şeye imreniyorsun. Gör durumun nedir! Ne durumdasın ki, başına gelmesinden korktuğun şeye imreniyorsun. Deliye imreniyorsun ama delirmekten korkuyorsun. Düşün durumun ne kadar acıklı. Deli olamayacak kadarsın. Deli diyoruz bak, toplumdaki standartların en alt kastı sayılabilir. Onun altı galiba bir de katatonik şizoidler var. Onlar öylece duruyor.
Bir an düşün. Katatonik şizoid olduğunu düşün. Ciddi söylüyorum. Dert yok, tasa yok, gam yok, keder yok. Seni bıraktıkları gibi duruyorsun. Aslında tam bir aydınlanmış insan tepkisi. Umurunda değil. Bir düşün! Tamamen boş! Aramızda doktorlar var, onlar biliyor bak neden bahsettiğimi. Öylece kalırlar. O kadar. Nasıl konforlu bir hayat olduğunu düşünebiliyor musun? Hareket etme ihtiyacın bile yok. Acıktım derdin yok, uyudum derdin yok, eşim başka biriyle kaçar gider mi derdin yok. Bir düşün!
Ama mesele bu değil tabii ki. Sen diyorsun ki delilere imrendiğim zamanlar oldu. En azından bazılarına imrendim. Durumun deliye imrenecek kadar acıklı. Herhangi bir insanın ömrünün bir yerinde herhangi bir deliye imrenmediğini bilmiyorum. Herkes bir deliye imrenmiştir. Hiç birine imrenmediyseniz bana imrendiniz ki baktığında benim de deliden pek bir farkım yok. Senin durumun, deliye imrenecek kadar kötü ama sen delirmekten mi korkuyorsun?
Ya da şimdiye kadar yaptığın eylemlerin tamamına baktığında hangisi tutarlı? Delilik, tutarsızlık halidir. Sen şu ana kadar tutarlı hangi eylemi koydun ortaya? Neyi kaybetmekten korkuyorsun. Başına ne gelebilir? Dikkatli bakarsan her şeyin var bildiğim kadarıyla. Daha fazlasına da sahip olman için dua ederim. Maddi manevi her şeyin var. Ailen var, evin var, araban var, işin var. Maddi manevi diyorum. Bak haline, ulaşabildiğin bir ustan var. Bu şartlarda bile hayattan nasıl bir lezzet alabiliyorsun ki? Bunlardan hangisinin keyfini sürebiliyorsun? Bu durumda soruyorum, “Neyi kaybetmekten korkuyorsun?” Her şeyin var ama hiç birini doğru düzgün deneyimleyemiyorsun.
Ya da sorumu değiştiriyorum, hakkıyla huzurlu bir yemek yiyebilmek için neyin eksik? Basit bir yemek. Diyelim ki kahvaltı, öğlen yemeği ya da akşam yemeği. Bu yemeği hakkıyla deneyimleyebilmek için neyin eksik? İçinde olumsuzluk barındırmayan bir yemek eyleminden bahsediyorum. Şimdi mi fark ettin huzursuz yemek yediğini? Ben seni tanıdığım günden beri bu halini görüyorum hâlbuki. Boşluk lazım. Yemeğin tadını almak için de boşluk lazım. Sahip olduklarının keyfini sürmek için de boşluk lazım. Aşka düşmek, ya da aşka dönüşmek için epey bir boşluk lazım. Bu bardağa benzemez. Bir bardak suyu boşaltıp yerine başka bir bardak su koymak gibi değildir. Bir bardağa bir damacanayı sığdıramazsın. Aşk damacana ebadında bir boşluk gerektirir.
Aşk haline düşmek, aşka düşmek, aşk olmak dediğin şey, seni uykuda bile ele geçirmiş olan bir şey demektir. Tamamen uyku halindeyken bile seni ele geçirmiş olan bir şeyden bahsediyorsun. Bu bir arabanın bagajına tır sığdırmaya çalışmaya benzer. Tırın sığacağı bir boşluk lazım. Çünkü aşk dediğin şey her halini kapsayacak. İçtiğin suyu, hayallerini, düşlerini, uykularını, nefes alış verişini, gülümsemeni ve ağlamanı. Tüm varoluşunu kapsayacak bir şeyden bahsediyorsun aşk hali derken.
Aşk öyle kazara, arada olan bir şey değildir. O geldi mi gelir. Onu arada bir yaşayamazsın. O oradaysa oradadır. Bu, uçurumdan atladım hadi yarı yoldan geri döndüm değildir. Yere çakılırsın. Aşk halinde olmak uçurumdan düşenin durumu gibidir. Onu durdurmanın imkânı yoktur artık. Paraşüt falan da yok. Yer çekimi var ve seni çekiyor. Karşı koyamazsın. Bitti! Tabii, uçurum örneği verdim ve aşk hali de uçurumdan düşmektir. Ama yukarı doğru! Gök çekecek seni sürekli. Senin ara ara girip çıktığın şey başka bir şey. Ara ara girip çıkan şey başka bir şey! Sen aşkın kırıntılarını hissediyor olabilirsin ancak. Onun muazzamlığı, sana bir şey hissettiriyor olabilir. Ama ona düştün mü düşersin. Ondan sonra bir daha eski sen olma ihtimalin yoktur. Bu durum senin kapasitenin tabii ki çok üzerinde. Oraya hakikaten kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar girebilir. Onun dışındakilerin, önce kaybetmesi gerekiyor. O, ciddi boşluk ister. Kaybedecek hiçbir şeyin yoksa, mesela benim gibi…
Ara ara aşka düşülmez. Sen aşka bir düşersin… O, en yüce mertebedir ve sen ona düşersin. Oradan çıkış yok artık. Gitti gider…
İstediğin kadar ben şimdi “Açıklayıcı oldu mu?” diye sorayım ve sen de “Açıklayıcı oldu” de, hiçbir halt anlamış olmayacaksın. Onu yaşayan bilir. Onu yaşayarak öğrenirsin, onu yaşayarak anlarsın.
Birini biliyorum. İçinde bulunduğu ortam, yaşadığı hayat, ortaya koyduğu hal bas bas bağırıyordu ki, ondan hiçbir şey olmazdı. Çok doluydu. Çerçöp doluydu. Kendisi bile diyordu “Benden hiçbir şey olmaz” diye. Ama benim ustalık hayatım boyunca gördüğüm en büyük temizliği yaptı. Bir metrekare boşluk lazımsa o yüz metrekare boşalttı. On metrekare lazımdı dekar temizledi. Her şeyi yaptı. Atamam, silemem, yok edemem dediği hiçbir şey olmadı. En zorundan en basitine her şeyi attı, temizledi ve boşalttı. En son atacak bir şeyi kalmadı ve yasalar gereği, evren boşluğu kabul etmediği için boşluğu anında dolduruldu. Sen kötüyü dışarı atıp, işe yaramaz olanı dışarı atıp, travmatik olanı dışarı atıp boşalttığında yerine iyi şeyler dolar. Ha, orada benim de etkim var çünkü yarattığı boşluğu yine kötü şeylerle doldurabilirdi. Eski alışkanlık! İyi şeyler almasına ben önayak oldum. Ama bunu ben başarmadım. Bunların tamamını kendi yaptı. Ben sadece ona mihmandarlık yaptım. Kolay oldu mu? Çok kolay oldu. Topu topu 5 ay sürdü. Zor oldu mu? Evet, çok zor oldu. Canımızdan can söküldü çoğu zaman. Çünkü onun bulunduğu yerden onu çıkartabilmek için benim oraya gitmem gerekti. Ben temiz, pak ve boştum. Bir binanın en yüksek katında yaşıyordum ve o kişi o binanın lağımında idi. Ben oraya inmek durumundaydım. Oraya indim, o pisliğe muhatap oldum. Çok zor oldu tabii ki. Onun için de benim için de. Oraya indim, onu elinden tuttum, beraber yukarı çıktık. Adım adım temizlenerek çıktık yukarıya.
Benim algımla yemin ederim o 5 ayı yaşamayı hiç biriniz istemezsiniz. Pişman mıyım? Hayır. Sonuç çok güzel çünkü. O da pişman değil.
Temizliği o yaptı ama. Ben sadece yanında durdum ve yol gösterdim. Ne atılması gerekiyorsa o attı. Neyin temizlenmesi gerekiyorsa o temizledi. Ben temizlemedim. Ben temizlenecek olanları gösterdim. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmayana kadar temizledi. Ben dahil, beni bile kaybetmeyi göze aldı ve bu olguyu bile temizledi. Bu yüzden aşk halinde şimdi. Tam bir aşk halinde yaşıyor.
Bunu yapmak zor zanaat. Kıyısından dönenlerin aylarca kendisine gelemediğini gördüm. Zor iştir bununla cebelleşmek. Çok karanlıktır. İnsanın kendini temizlemesi ciddi zor bir işlemdir. Hadi ben yolu yöntemi bilen biri olarak oraya girip, çıkabiliyorum. Senin kendini boşaltman da aynı süreçtir ve sen zifiri karanlık, kötü bir yerden temizlenerek çıkacaksın. Tek tek elimine edeceksin, tek tek dışarı atacaksın. Defalarca ve defalarca.
Kolay olduğunu söylemedim hiç. Mümkün olduğunu söylüyorum.