SORU: Ustam, anlattıklarını hatırlamakta zorlanıyoruz ya da yarım yamalak hatırlıyoruz. Neden?
CEVAP:
USTA: Her dinlediğiniz konu sizin büyük mesafe kat etmenizi sağlayacak nitelikte ama siz çoğunlukla tam anlamıyla hatırlayamıyorsunuz. Sizin için kesinlikle çok önemli, hayata bakışınızı falan değiştiriyor. Ama kısa sürede hatırlayamaz oluyorsunuz ya da kısmen hatırlıyorsunuz, ya da yanlış hatırlıyorsunuz, ya da olduğu şekliyle değil, olmasını düşündüğünüz şekliyle hatırlıyorsunuz. Hepiniz de zeki insanlarsınız. Nasıl böyle oluyor?
Çünkü boşluk yok.
Bir kısmınız maddeden, bir kısmınız manadan oluşuyor. Onun toplamı sizsiniz. Maddeniz aşağı yukarı ne yapacağını bildiği için kendini bir şekilde dizayn etmiş o şekilde idame ediyor ama mana kısmınızda boşluk yok. Çok dolu. Çok fazla gürültü var. Başlangıçtan beri ben size trilyonlarca cümle kurmuş muyumdur? 300 tanesini arka arkaya sayamazsınız. Ama işyerinin özelliklerini anlat desem, 6 ay aralıksız konuşursun. Ya da bugün ne olduğunu anlat desem, 10 saatlik gününü 6 saat boyunca anlatırsın. O da özet olur. O kadar dolusunuz işte.
Şöyle bir araştırma vardı; Atomlar çok büyük boşluklardan oluşur, ki elektronlar onun içinde hareket edebilsin diye. O boşluğu ortadan kaldırırsan dünya üzerindeki tüm insanların kaplayacağı alan bir küp şeker boyutunda falan oluyor. Tüm insanların tüm atomlarının boşluk bölümlerini kaldır, sadece madde kısmını bırak; 8 milyar insanın madde olarak kaplayacağı alan bir küp şeker boyutu kadar bir şey oluyor. Muazzam bir boşluktan oluşuyorsunuz ama sürekli olarak bu boşluğu reddediyorsunuz. Sürekli dolu. Kafa sürekli dolu. O kadar dolu ki, hadi biraz uyuyup dinleneyim desen, bu defa rüyalar devreye giriyor. Bütün o doluluğun yansımasıdır rüyaların işte. Uykuda da rahat yüzü görmüyorsun. Sürekli dolusun.
Basit bir soru: Bugün hanginiz kaç defa kendisine baktı. Sadece kendisini gözlemledi? Yargılamadan, sorgulamadan, durum tespiti yapmadan sadece baktı? Herhangi bir şeyi ölçüp tartmadan sadece baktı? Bugün var mı aranızda bunu yapmış olan? Peki, son bir hafta içinde bunu yapan biri var mı aranızda? Aynaya bakmak falan değil. Sadece durup kendine bakmak duru bir gözle. Ne idim, ne oldum, ne öğrendim, ne öğreneceğim, şu muyum, bu muyum demeden sadece bakmak. “Ben buradayım. Ben bir oluş halindeyim.” Bu şekilde bir bakıştan bahsediyorum. Nasıl bir oluş hali falan değil. Sadece bir oluş halinde olma durumundan bahsediyorum. Buradayım, burada oturuyorum işte kadar yalın. Hamd olsun burada oturuyorum değil, yarın burada oturabilecek miyim değil. Sadece oturuyorum. Son bir hafta içinde bunu yapan var mı aranızda?
-Ben yaptım Ustam. Uzandım yatağa, baktım kocam yanımda, çocuğum beşiğinde. Ohh ne güzel diye baktım.
USTA: Sen bir durum tespiti yapmışsın bak. Sen kendine bakmamışsın, kocanla çocuğuna bakmışsın. Ben kendine baktın mı diye soruyorum. Onlar orada olmasaydı? O anda bir varlık tespit edersen, bir yokluk da tespit etmen gerekir. Bu sana bir şey hissettirdi doğal olarak. Ben hissettirmeden baktın mı diye soruyorum! Mesela şu anda tam olarak yaptığın ne? Sadece burada bir grup insanla beraber oturmuş ve ben konuşuyorum. Sen hiçbir şey hissetmeden burada mısın? Bak ben burada sadece konuşuyorum. Ne iyi ne kötü, ne doğru ne yanlış, ne yüksek ne alçak, ne üzgün ne neşeli. Sadece konuşuyorum. Bunu anlayabilir misin? Anlayamazsın. Sadece oturup konuşuyor olmayı anlayamazsın. Çünkü senin bunu anlayabilecek boşluğun mevcut değil. Hiçbir şey hissetmeden, oluş halinle orada olmayı anlayabilir misin? Yapabilir misin bunu? Ya da bunu anlayabiliyor musun?
Boşluk lazım. Varoluşun %90’ı boşluktan oluşuyor. Peki, senin mana halin, dönüp baktığında %90 boşluktan oluşuyor mu? Tamam, yüzde 90 acımasız bir rakam diyelim. %50 boşluktan oluşuyor mu? Bak sizin tarafınızda yer almaya çalışıyorum. Hala acımasız. Peki, %10 boşluktan oluşuyor mu? Bak senin lehine varlıkla boşluğu yer değiştirdim. Sizin için, sizi sevdiğim için böyle bir hile yapıyorum. %10 boşluğun var mı mana oluş halinde? O da mı yok? Peki, %5? Kalanın hepsi senin olsun, %5 boşluğun da mı yok? Peki, %1? O da mı yok? Toplam oluş halinin %1’ini soruyorum sadece boş mu diye! Haklısın %1 de acımasız bir rakam. Senin lehine değiştireyim koşulları. Son 24 saatinde binde 1 bir boşluk halin oldu mu? Bin birimin sadece bir birimini soruyorum. Bak soruyu şu şekilde soruyorum: Son yirmi dört saatte toplamda bir dakikalık bir boşluğun oldu mu? Yani saniye saniye toplasan yaşadığın boşlukları 24 saatte 60 saniye bir boşluk yaşadın mı? Bakın, on binde bire inerim ama daha fazla inemem. O zaman da varoluşa acımasızlık etmiş olurum.
Boşluk olmayınca varlık tezahürünü gösteremiyor. Oluş halindeki boşluk miktarın belli. Onu doldurduğunda varlığa yer kalmıyor. Boşluk lazım ki, varlık ortaya çıkabilsin. Başlangıçta bu yok oluş gibi görünür. Boşta durmak, bir şey düşünmeden, bir şey hissetmeden. Bu, aslında var olmanın ilk adımıdır. Bu, kendin olmanın da ilk adımıdır. Sadece olmak. Onun için boşluk lazım. Varoluşun ortaya çıkabileceği bir mekân yok. Uyurken bile dolu mekân. Uyurken bile, geçmişin, geleceğin, yaşadıkların vizyon olarak orada. Orada da boşluk yok. Uykuyu bile dolduruyorsun. O var, bu var, travmalar var, yaşanmışlıklar var, yaşanacaklar var. Endişeler ve kaygılar var.
O boşluğu yakalasan hâlbuki en azından orada rahat edeceksin. Orada varlık halin ortaya çıkacak. Şu an ne düşünüyorsun? Şu an beni dinlemek yerine olanları düşünüyorsun, ben nerede hata yaptım diye düşünüyorsun, ben bunu nasıl başarırım diye düşünüyorsun. Ben diyorum ki şu anda düşünme, sadece burada ol. Sadece dinle diyorum. Hesap kitap yapma. Nerde yanlış yaptım, nasıl doğru yaparım, nasıl olmadı, niye olmadı, nasıl oldururum, neden olmuyor ve neden olmayacak vesaire vesaire. Bunları unut. Sadece dinle. Var olmak istiyor musun? Kesinlikle. Varoluşun içinde gerçekten yer almak istiyor musun? Kesinlikle. O zaman yok olman lazım. Ustaların anlattığı şey hep bu oldu. Tarih boyunca bunu anlattılar. Ölmek dediler, yok olmak dediler, hiçlik dediler. Dertleri buydu. Heybeni boşalt dediler hep ki, doldurabilesin. Çünkü heyben abuk subuk şeylerle dolu sürekli.
Günlük hayatında neler yapıyorsun? Bir sürü şey. Aslında hiç. Durum budur. Zaman yetmiyor diye bağırıp duruyorsun ama bak bir gün içinde 1 dakikalık bir boşluk olamayacak kadar dolusun. Nasıl var olabilirsin ki? Çok dolu çünkü. O kadar dolu ki! Haydi, şimdi başla. Burada başla. Sadece dinle. Hiçbir şey hissetmeden sesimi duy sadece. Yorumlamadan. Hesap kitap yapmadan, kıyaslamadan, öngörmeden, dinle sadece. İyi bir başlangıç olur. Bir yerden başlaman lazım, bir yerde o boşluğu yaratman lazım. O yaratılan boşluk, içi su dolu bir plastik poşet gibidir. Bir yerinden bir delik açmayı başarırsan, oradan su sızmaya başlar ve eninde sonunda o su boşalır gider. İçindeki sıvı boşaldığında artık onu katı bir şeyle, dökülmeyecek bir şeyle doldurabilirsin. Al şimdi o plastik poşeti var oluş halin olarak gör. İçindeki sıvı, tüm vizyonların, düşüncelerin vesaire, onları boşaltınca onun yerine koyacağın katı her ne ise o da var oluş halin olacaktır. Oradan sızması mümkün değil çünkü. Delik orada olduğu için, o poşetin içine girmeye çalışan sıvı her şey akıp gidecektir. Bu deliği ne kadar çoğaltırsan bu işlem o kadar çabuk olur.
Ama o kadar dolusun ki şu an, sen bile kendin oraya giremiyorsun. Boşluk lazım. Kulağa bu kadar zor mu geliyor?
Yıllardır benimle beraber olanlarınız var. Tam olarak bu anlattığım şekilde yaşadığımı ve davrandığımı görürsünüz. Dönüp bakarsanız günlük hayatımın yüzde 99.9’unda böyle davrandığımı ve yaşadığımı görürsünüz.
Söylediklerimin açıklayıcı olmadığını biliyorum. Bunu anlamakta ciddi zorlanacağınızı biliyorum. O yüzden konuşmamı burada bitirirken açıklayıcı oldu mu diye sormayacağım. Bu yaşayarak göreceğiniz bir şey. Ama bir tek saniye olsun onu yaşarsan ne demek istediğimi anlarsın. O küçücük boşluk muazzamdır. Eninde sonunda seni boşaltır. Her şey susar ve sen sadece orda olursun. Var olmak budur. Sadece orada olmaktır. Bir halle, bir tavırla, bir hisle, bir duruşla değil. Olmaktır sadece. Bir yorum yoktur içinde. Bak, masada bir su var. Su hepimizden kıymetli, hepimizden bilgili, hepimizden değerli. İşte bak bu masadaki su işte. Sadece var oluyor. Başka bir ekstrası yok. Yorumsuz bir şekilde duruyor. Varoluşun mükemmeliyeti budur. Yorumsuz olmaktır. Al sana yorumsuz bir duruş. Her türlü yoruma açık ve herhangi bir yorum onu değiştirmeyecek. Su o yüzden çok yoğundur. Uygun basınçla 2,5 santimlik çelikleri kâğıt gibi kestiğini gördüm. Demek ki su gibi olmak lazım.
Çok mu hüzünlü oldu söylediklerim? Çok mu anlaşılmaz oldu. Eğer anlaşılmaz oldu ise bu güzel. Çünkü anladım dersen zaten bir hata var demektir. Buna bakacağım, bunu çözmeye çalışacağım demen daha mantıklıdır. Bu öyle hemen anlaşılabilecek bir şey değil.
Demek ki ne lazımmış? Boşluk!
- Ustam hale girmeye çalışmak, meditasyon yapmak bunun için midir?
USTA: Hale girmeye çalışmak ya da meditasyon adına ne diyorsan, boşluk yaratmanın egzersizidir. Ona ulaşmanın egzersizidir. Ama tam olarak boşluğun kendisi değildir. O egzersizdir. Onu yapa yapa bir yerde nano saniyelik bir boşluk yakalarsın, sonra bir saniyelik bir boşluk yakalarsın, sonra bir dakikalık. Sporcunun yaptığı antrenman gibidir. Sürekli çalışırsın çalışırsın, dereceyi geliştirirsin sürekli. Meditasyon budur. Meditasyon güzel bir egzersizdir. Bir sporcu durumu, kondisyonu, başarısı ne olursa olsun antrenmana devam eder. Sen de bir yolcu olarak antrenmanına devam edeceksin.
- Ustam boşluk bana mavi bir şey çağrıştırıyor. Bunun bir anlamı var mı?
USTA: Gökyüzü. Gökyüzü mavidir ve boşluktur. Mavi güzeldir. Rahatlatır, huzur verir, dinginleştirir, boşluğu yaratmaya yardımcıdır. Odanı maviye boya, uykuya doyamazsın orada. Bak mesela bir anekdot. Bir aileye tavsiye etmiştim bunu. Sürekli kavga ediyorlardı. Evde en çok nerede vakit geçirdiklerini sordum. Mutfak ve yatak odası dediler. Ben de oraları maviye boyamalarını söyledim. Kavgaları kesildi kısa sürede. Mavi iyidir. Güzeldir. Çağrıştırdığı da güzeldir, etkisi de güzeldir. Sana boşluğun maviyi çağrıştırması da güzeldir.
- Her şeyin bir manası olduğu bilgisiyle büyütüldük. Bu durumda her şeyde bir mana, bir anlam arıyorum. Anlam olduğu için kıymetli oluyor hayatımdakiler. Ama sizin anlatımınızda bu durum boşluğu engelliyor anladığım kadarıyla. Doğru mudur?
USTA: Her şeye bir anlam yüklüyorsun durumun bu. Ben yüklemiyorum durumum bu. Bu durumda ben kıymet bilmiyorum diye mi görüyorsun? Yaşam tarzımıza, oluş halimize, ağzımızdan çıkanlara, tüm hareketlerimize baktığımızda sen mi kıymet biliyorsun, ben mi?
-Siz çok ayrı bir kıymet biliyorsunuz.
USTA: İşe yaramaz bir şeyleri doldurmak için, işe yaramaz bir şeyleri boşaltmaktan daha ahmakça bir şey yoktur. Var olanı ortaya çıkarmak için bir şeyleri boşaltacaksın. Yani, bütün bu odayı süpürüp, tüm tozları halının altına saklayıp, ondan sonra da halıyı alıp odanın başka bir köşesinde çırpmaya benzer bu iş!