-Geçen haftadan devam-
Adam umursamaz bir tavırla ve kısık bir sesle ikinci şiirini de okumayı bitirdikten sonra bardağındaki içkiyi kafasına dikip sakince yerinden kalktı. Deniz yeşili gözleriyle kendisine bakan düş perisi dahil herkesi esenledikten sonra arabasına bindi.
Yola koyulduğunda yıllardır kendisini yinelemekten başka hiçbir şey yapmadığının bilinciyle hayıflandı kendi kendine. Bütün bilinmezlerin bilindiği bir dünyanın içinde sadece –mekteydi ve –maktaydı kendi kendine.
Adam “Artık şiir yazmayacağım” deyiverdi. Ağaçlıklı yolda ilerliyordu arabasıyla ve arabanın farları sadece gittiği yönü aydınlatabiliyordu.
Kararlıydı ki artık yazmayacaktı, artık yaşamayacakı, artık bilinmezle uğraşmayacaktı.
“Iyi yaparsın”dedi hemen yanıbaşında beliren düş perisi.
“Sen de nereden çıktın” dedi adam düş perisine.
“Ben senim aslında sen de bensin. Senin iddiana göre benim ham maddem aşk madem, gittiğin her yerde beni görmekten, beni deneyimlemekten başka çaren yoktur.” dedi düş perisi.
Bir gerçek bu kadar hayal ve bir hayal bu kadar gerçek olabilir diye düşündü adam.
“Biliyor musun?” dedi adam yanında umursamaz tavırla oturup sadece arabanın farlarının ışığıyla aydınlanabilen ağaçlara bakan düş perisine bakmadan:
“Yoruldum artık ve mücadelenin hiçbir türlüsü beni çekmiyor. Ilk başlarda itilip kalkmaktan yoruluyor insan, sonra an geliyor itilip kakılmamak rahatsızlık vermemeye başlıyor ve bundan rahatsız oluyor insan.
Biliyor musun? Artık hiçbir şeyden emin değilim. Kendi varlığımdan bile. Sen artık bana benden daha gerçek geliyorsun. Düşsel bir yanılsama bu biliyorum. Ama öyle işte.
Biliyor musun? Nereye gidersek gidelim kendimizi de götürmek zorundayız oraya, kendimi götürdüğüm her yerde seni böyle görmesem de bir şekilde deneyimliyorum. Bu da sorular doğuruyor.
1- Ya sen gerçeksin, ben yanılsama;
2- Ya ben gerçeğim, sen yanılsama;
3- Ya tüm dünya gerçek bizler birer hayal ürünüyüz;
4- Ya da (aslında yüreğimin istediği) ikimiz gerçeğiz kalan her şey illüzyon.”
Düş perisi sağ omzunun üzerinden baktı adama, yüzündeki o sıcak gülüş akıverdi adamın kalbine doğru: “Seç birini. Hangisi olursa olsun bana uyar. Muhtemelen sen kendini gerçek görüyorsun, oysa bana göre de sen yanılsamasın. Tüm dünyaysa eğer konu, onlar için biz ne kadar gerçek olduğumuzu ispatlamaya çalışırsak çalışalım; bir illüzyondan öte bir şey değiliz. Eğer (aslında senin yüreğinin istediği gibi) ikimiz gerçeksek ve kalan her şey illüzyonsa bizi zaten kalan her şey ilgilendirmiyor demektir.
Seç birini. Hangisi olursa olsun bana uyar.
Ya da seçme… Bırak her şey olduğu gibi hayal-gerçek birbiriyle dans etmeye devam etsin. Ben sen varsın diye varım, sen ben varım diye varsın. Ötesini niye sorguluyorsun ki? Hayatı becerebildiğin kadar deneyimlemeye çalış ve bırak kendini nehrin akışına. Nereye götürürse seni kabullen bu akışı. Sorgulama artık. Ister yaz ister yazma ama sorgulamaktan vazgeç. Çünkü sorguladıkça şu an olmakta olanı kaçırıyorsun…. Şimdiyi kaçırma artık…. Sorgulama senin mücadele şeklin. Ondan sonra bana mücadeleyi bıraktım diyorsun. Hayır. Sorgulamaktan vazgeçtiğin gün bırakırsın mücadeleyi. Seç birini ya da seçme zerre kadar umurumda değil. Bak şu karanlıkta bile ağaçlar ne güzel.”
Adam daha fazla dayanamadı, yüreğinde bir şeyler kıpırdadı, hemen kenara çekti, direksiyonu kucakladı ve usul usul ağlamaya başladı.
Düş perisi bir yandan yüzünde hafif bir gülümsemeyle ağaçları seyrederken, bir yandan da sağ elinin tüm merhamet ve şevkatiyle adamın başını okşuyordu.
-Devam edecek-