Adam, kapalı bir odanın sadece doğu yüzündeki sürgülü cam kapının az ötesinde bir yandan kahvesini içerken, gözleriyle göremediği uzaklara doğru bakıyormuş gibi yapıyordu.
Odaya girip çıkanların esenlemeleri dışında yapacak pek bir şeyi yoktu.
Zaten sıradan bir Pazar sabahıydı ve bulunulabilecek en abuk yerde subuk şeyler düşünmekteydi bir yandan.
…ve farkındaydı ki yıllardır –mekteydi ve –maktaydı kendi kendine.
Kafasına takılmış birkaç cümle vardı. Birisi söylemişti kendisine bir zaman. Bir tavsiye niteliğinde emir kipli duygu yığınını düşünüyordu kulağına gözleri vasıtasıyla çalınmış:
“Ona dön..” diye başlıyordu…. “Ona dön. Tüm hayallerin, hayal kırıklıkların, aldanışların, aldatılışların.. Tüm yaşanmışlıkların ve yaşayamadıklarını artık bir tarafa bırak ve ona dön… Seni yokluklar içerisine itmiş olsa da, ihanetle yüreğinden vursa da ona dön. O senin yalnızlığın…o sensin… Bir sorgu değil, bir hesap soruş hiç değil. Yalnızca ruhun bedenden önce intiharına bir adım bu. Kendini kendinden bir adım yakınlaştırırken, kendini kendi uçurumlarına atışların.”
Adam kendisi ile ilgili yaptığı tüm analizlerin sonucunda da tam da bunu yapmaktaydı. Kendine dönmeye çalışıyordu. Kendini anlamak, kendini dinlemek, kendi kendiyle bir bütün olabilmeye çalışıyordu.
Adam farkındaydı ki, bir insanın gidebileceği en uzun mesafe tam da burnunun dibiydi aslında ve kendi içine daldıkça bulabileceğini biliyordu yaradılışın sebebini.
…ve yine farkındaydı ki sadece –miş gibi –mış gibi yaşamaktaydı hayatı. Bu yüzden kendini nehrin akışına bırakmış, suyun götürdüğü yere itirazsız ve kucak dolusu bir kabulle gidiyordu.
Adam tüm bunları bir Pazar sabahı bulunulabilecek en abuk yerde subuk bir şekilde düşünmekteydi ki, içeri giren genç kız adamın yüzüne bakmadan “Sen beni öldüreceksin” dedi.
Şaşırdı adam, “Neden?” diye sordu. Genç kız bir yandan yüzünde hafif bir gülümseme ile sol omuzunun üzerinden sıcak bir bakış fırlatarak “Sen beni öldüreceksin dedim. Bunda da ciddiydim.” dedi.
Adam zaten abuk bir yerdeki subuk durumundan sıyrılmakta zorlanırken “Neden?” diye sorusunu yineledi. “Ben ne yapmış olabilirim ki seni ölümün eşiğine getirmişim.”
“Bu yazdıkların” dedi genç kız, bir yandan kahvesini sessizce karıştırırken, “Bu yazdıkların öldürecek beni.”
“Sen yazılmışı okurken hırpalanıyorsun, halbuki ben bunları yaşadığım için yazıyorum” demek geldi içinden adamın, kendini frenledi istençsiz bir bilinçle.